11. Hukuk Dairesi2022 YılıKambiyo Senetlerine Özgü Haciz YoluMenfi Tespit

Kişinin kendisinin keşideci olduğu bonoda, keşide tarihinde yetkilisi olduğu davacı şirketi avalist olarak göstermesi-

Çıkar çatışması olasılığının bulunduğu bütün haller için temsilcinin kendisiyle veya kendi lehine işlem yapmasının caiz olmadığı ve hukuki işlemin geçersiz olduğu- Kişinin kendisinin keşideci olduğu bonoda, keşide tarihinde yetkilisi olduğu davacı şirketi avalist olarak göstermesi, bononun şirket defterlerinde kaydının bulunmaması, ayrıca düzenleyenin davalıya göndermiş olduğu ihtarnamede şahsen almış olduğu paraya karşılık vermiş olduğu kambiyo senedini ödemeyi vaat etmesi karşısında, dava dışı keşidecinin, dava konusu bonoyu, şirket yetkilisi olduğu dönemde keşide etmesi ve şirket adına attığı aval imzasının TTK 626. ve 629. maddeleri çerçevesinde müdürün şirkete özen ve bağlılık yükümlülüğü ile bağdaşmayacak şekilde yetkinin kötüye kullanılması  ve şirketi bağlayıcı nitelikte olup olmadığı, temsilciye verilmiş bir iznin veya sonradan icazetin bulunup bulunmadığı hususlarının menfi tespit davasında değerlendirilmesi gerektiği-

Davacı vekili,  davalının müvekkili şirket aleyhine Adıyaman 1. İcra Dairesi’nin 2015/9623 sayılı dosyası ile takip başlattığını ve takibin kesinleştiğini, icra dairesince çıkartılan tebligattan şirket temsilcisi H.’nın bilgisinin olmadığını, borca konu bononun müvekkili şirket ile bir bağlantısının olmadığını, takibe konu borcun şirketin önceki azınlık hissedarı ve diğer borçlusu olan Y’ye ait olduğunu, zaten takip alacaklısının takip öncesi çekmiş olduğu ihtarla doğrudan diğer borçlu Y’ye yöneldiğini,  hakkında dolandırıcılık söylentisi olan Y….’ nın yurt dışına kaçtığını, müvekkili şirketin davalıya borcunun bulunmadığını, eski temsilcinin hiç bir sebep yokken davalı adına yetkisiz olarak eski tarih ile geriye dönük şekilde dava konusu senedi düzenlediğini, takip tarihinden çok önce şirketin el değiştirdiğini, takip öncesi Adıyaman 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/32 D.İş Esas, 2015/32 D.İş sayılı kararı ile Y…..ı’nın temsil ve ilzam yetkisinin tedbiren durdurulmasına karar verildiğini, dava konusu borca şirket kayıtlarında rastlanmadığını ileri sürerek müvekkili şirketin Adıyaman 1. İcra Dairesinin 2015/9623 esas sayılı dosyası nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, davalının alacağın %40’ı oranında tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı  vekili, davacı borçlunun takip kesinleştikten sonra bu davayı açtığını, borçlunun yasal süresi içerisinde hiçbir şekilde borca itiraz etmediğini, icra takibine konu alacağın bonoya bağlı alacak olması nedeniyle  senede karşı iddiaların  tanıkla ispatının mümkün olmadığını, tanık dinlenmesine muvafakatlarının olmadığını, takip dayanağı senedin tanzim tarihi olan 03/01/2014 tarihinde Y’nın davalı şirketin yetkili temsilcisi olduğunu, hatta senedin vade tarihinde dahi Y’nın yetkili olduğunu, aksi düşüncenin şirket yetkilisini değiştirmek suretiyle borçtan kurtulmaya imkan vereceğini, dava konusu alacağın davacının dava konusu alacağın ticari defterlerine kaydetmemiş olmasından  kendi lehine sonuç çıkaramayacağını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İlk derece mahkemesi, iddia, savunma, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre,  dava konusu bononun  03/01/2014 tanzim tarihli, 03/02/2014 vadeli 90.000,00 TL bedelli alacaklısının M., borçlusunun Y, kefilinin K. Eml.İnş.Ltd.Şti. olan bono olduğu, davacı şirketin Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde ticaret ünvanının K. Limited Şirketi olduğu, merkezinin Ulucami Mahallesi Z. Gökalp Caddesi 806 Sokak No: 12/A -Merkez/Adıyaman olarak kayıtlı olduğu, davaya konu bonoda davacı şirketin kaşesinin bulunmadığı, ticaret ünvanının ve adresinin Ticaret Sicil Gazetesinde belirtildiği şekilde yazılmadığı,Y. K. tarafından atılan 2 adet imzanın bononun Y adının yazılı olduğu kısmın yanında yer aldığı, şirket kaşesi olmadığından kaşe üzerinde imza bulunmadığı anlaşıldığından yukarıda değinilen yasal düzenlemeler ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2011/12-480 esas 2011/598 karar sayılı ilamı ve Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 2016/11501 E. 2017/968 K. sayılı ilamında belirtilen hususlar ile eski şirket temsilcisi tarafından geçmişe dönük bono oluşturulabileceği, davacı şirketin eski temsilcisi Y. tarafından davalıya gönderilen Adıyaman 2. Noterliğinin 03/11/2015 tarih ve 10233 yevmiye numaralı ihtirnameye cevap belgesinde Y’nın “sizden aldığım paraya karşılık ve yine şahsen size vermiş olduğum kambiyo senedini ödemeyi vaad ediyorum” şeklindeki beyanları, aldırılan bilirkişi raporu göz önünde bulundurularak davacı şirketi temsile yetkili kişi tarafından usulüne uygun şekilde davacı şirketin borçlandırılmadığı, dava konusu bononun davacı şirketi borç altına sokmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının Adıyaman İcra Müdürlüğünün 2015/9623 esas sayılı icra dosyası nedeniyle davalı tarafa borçlu olmadığının tespitine, icra takibinin haksız ve kötü niyetli yapıldığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davacının kötü niyet tazminatı talebinin reddine karar verilmiştir.

Karar, davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.

İstinaf Mahkemesince iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre, dava konusu senet üzerinde iki adet imza bulunmakta olup senedin borçlu hanesine Y.’nın, kefil hanesine davacı şirketin ismi ve vergi numarasının yazılı olduğu, şirket kaşesi bononun zorunlu unsurlarından olmayıp kaşenin bulunmaması senedin geçerliliğini etkilemeyeceği,  dava konusu senedin davacı şirketin kayıtlarında yer almaması senetten kaynaklanan borcu ortadan kaldırmayacağı, davacı tarafın senet nedeniyle borçlu olmadığı yönündeki iddiasını da ispatlayacak yazılı bir delil sunmadığı, bu nedenlerle mahkemece ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru olmadığı gerekçesiyle davalı vekilin istinaf başvurusunun kabulü ile, İlk Derece Mahkemesi Kararının kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.

1-Dava,  icra takibine konu bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin olup, İlk Derece Mahkemesince davacı şirketin temsile yetkili kişi tarafından usulüne uygun şekilde borçlandırılmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekilinin istinaf istemi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.

Temsilci ile temsil edilenin çıkarlarının zıt olduğu, çıkar çatışmasının bulunduğu durumlarda temsilcinin kendisiyle, kendi lehine yaptığı işlemler (örneğin kişisel borcu için ipotek kurma, aval verme gibi) geçersizdir. Çünkü bu durumda, yani bu türdeki bir işlem için temsil edilenin yetki vermediğinin kabul edilmesi gerekir. Kısaca çıkar çatışması olasılığının bulunduğu bütün haller için temsilcinin kendisiyle veya kendi leyhine işlem yapmasının caiz olmadığı ve hukuki işlemin geçersiz olduğu ölçütünün kabulü gerekir.Bu hususların yanında, özenli bir temsilcinin, iyi niyet ve sadakat borcu gereği, temsil ettiği şirketin çıkarlarına aykırı olarak yaptığı bir işlem temsil görevinin dışında kalır ve bu işlem kural olarak temsil edileni bağlamaz. Bunun istisnası temsil edilenin temsilciye açıkca kendisiyle işlem yapma izni vermesi veya yapılan işleme sonradan icazet vermesi halidir ki, bu hallerde işlem geçerli olur.

Somut olaya gelindiğinde; senette, dava dışı keşideci Y. .., davalı M. lehine düzenlediği senette o tarihte yetkilisi olduğu davacı şirketi avalist  olarak göstermiştir. Dava dışı Y. keşide ve  aval tarihinde şirketi temsile yetkili ise de, kendisinin keşideci olduğu bonoda, davacı şirketi avalist olarak göstermesi, bononun şirket defterlerinde kaydının bulunmaması, ayrıca düzenleyenin davalıya göndermiş olduğu 03.10.2015 tarihli ihtarnamede şahsen almış olduğu paraya karşılık vermiş olduğu kambiyo senedini ödemeyi vaat etmesi karşısında dava dışı keşidecinin, dava konusu bonoyu, şirket yetkilisi olduğu dönemde keşide etmesi ve şirket adına attığı aval imzasının TTK 626. ve 629. maddeleri çerçevesinde müdürün şirkete özen ve bağlılık yükümlülüğü ile bağdaşmayacak şekilde yetkinin kötüye kullanılması  ve şirketi bağlayıcı nitelikte olup olmadığı temsilciye verilmiş bir iznin veya sonradan icazetin bulunup bulunmadığı, hususları değerlendirilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.

2- Bozma sebep ve şekline göre,  davalı vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin  temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının davacı yararına BOZULMASINA, (2)numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının  incelenmesine şimdilik yer olmadığına, HMK’nın 373/2. maddesi uyarınca dava dosyasının Bölge Adliye Mahkemesi’ne gönderilmesine, ödedikleri peşin temyiz harcının istekleri halinde temyiz edenlere iadesine,  25/05/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

1- Dava, limitet şirket yöneticisinin verdiği aval nedeniyle davacı şirketin lehine aval verilen kişiye karşı bonodan dolayı borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.

Somut olayda, davaya konu 90.000 TL bedelli bononun alacaklısının davalı F., borçlusunun Y., aval verenin ise davacı şirket olduğu dava dışı Y.’ın hem keşide eden asıl borçlu, hem de davacı şirketi temsilen aval veren sıfatıyla bonoyu imzalayarak, davalı F.’e verdiği, senedin tanzim tarihi itibariyle Y.’nın davacı şirketi tek başına temsil yetkisine sahip olduğu hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır.

2- Mahkemece, şirketi temsil yetkisine haiz Y. K.’nın davacı şirket aleyhine aval verirken şirket kaşesini kullanmadan imza atması nedeniyle bononun geçerli olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacı şirketin borçlu olmadığının tespitine karar vermiştir.

Bu kararı sadece davalı istinaf etmiş olup, davacı taraf gerekçe yönünden istinafa gelmemiştir.

3- Bölge Adliye Mahkemesi, S.’nin şirketi tek başına temsil yetkisin bulunması, avalde ayrıca şirketin kaşesinin kullanılmasının zorunlu unsur olmadığı gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararını kaldırarak davanın reddine  karar verilmiştir.
Bu karar Daire çoğunluğu tarafından bozulmuş ise de bu görüşe katılmıyorum.

4- Olaya uygulanacak 6102 sayılı TTK’nın Madde 629/1. Maddesi uyarınca; Müdürlerin temsil yetkilerinin kapsamına, yetkinin sınırlandırılmasına, imzaya yetkili olanların belirlenmesine, imza şekli ile bunların tescil ve ilanına bu Kanunun anonim şirketlere ilişkin ilgili hükümleri kıyas yolu ile uygulanır. TTK’nın anonim şirketlere ilişkin 371. Maddesi uyarınca; şirketi temsile yetkili kişiler, şirketin amacına ve işletme konusuna giren her tür işleri ve hukuki işlemleri, şirket adına yapabilir ve bunun için şirket unvanını kullanabilirler. Kanuna ve esas sözleşmeye aykırı işlemler dolayısıyla şirketin temsilciye karşı rücu hakkı saklıdır. Temsilcilerin üçüncü kişilerle, işletme konusu dışında yaptığı işlemler de şirketi bağlar; meğerki, üçüncü kişinin, işlemin işletme konusu dışında bulunduğunu bildiği veya durumun gereğinden, bilebilecek durumda bulunduğu ispat edilsin. Şirket esas sözleşmesinin ilan edilmiş olması, bu hususun ispatı açısından, tek başına yeterli delil değildir.

Temsil yetkisinin sınırlandırılması, iyiniyet sahibi üçüncü kişilere karşı hüküm ifade etmeyeceği gibi, tescil ve ilan edilmek koşuluyla, bir temsilcinin temsil yetkisi sadece merkezin veya bir şubenin işleri yönünden bölgesel olarak veya birlikte temsil yetkisi kullanılması yönünden sınırlandırılabilir. Kısıtlama yapılmış olsa bile bu karar iyi niyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez. Şirketi temsilen yapılan iş ve işlemler her halükarda geçerli olup, iç ilişkide temsil yetkisinin sınırlandırılmış olması üçüncü kişilerin şirkete müracaat etmelerine engel değildir.

Bu bağlamda, limitet şirketi temsile yetkili olanlar şirketi üçüncü kişilere karşı borçlandırabilecekleri gibi üçüncü kişiler lehine kefalet ve aval vermelerine de bir mani bulunmamaktadır.

5- Somut olayda Daire çoğunluğunca, şirket yöneticisi Y.’nın şirket adına davalı tarafa kendisinin (keşidecinin) lehine verdiği avalin şirketle işlem yapma gibi kabul edilerek davanın avalin geçersiz olduğu ve bu sebeple davanın kabulünün gerektiği düşüncesine katılmıyorum. Her şeyden önce burada işlem davacı şirket ile dava dışı Y. arasında yapılan işlem arasında görülmemelidir. Aval verme işlemi, şirket (şirketi temsilen Y.) ile aval verilen davalı arasında yapılan bir işlem olup bu konuda şirketten izin veya icazet almaya gerek yoktur. Diğer bir anlatımla olay, “izinsiz olarak şirketle işlem yapma yasağı” kapsamında görülmemelidir. Şirket temsilcisi temsil yetkisini kötüye kullanmış ise o takdirde TTK’nın 371/1 maddesinde dile getirildiği gibi şirketin rücu hakkı bulunmaktadır. O nedenle şirket lehine davalıya verilen avalin geçerli olduğu, davalı tarafın da kötü niyetinin iddia ve ispat olunamadığı ve bu sebeple Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanması gerektiği kanaatinde olduğumdan bozma yönündeki Daire çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

6- Öte yandan, İlk Derece Mahkemesi, keşideci ve davacı şirket temsilcisi Y.’nın şirket lehine aval verebileceğini, ancak bonoda şirket kaşesini kullanmadığı için avalin geçersiz olduğuna karar vermiş ve bu karar sadece davalı tarafından avalde şirket kaşesinin kullanılmasının gerekmediği gerekçesiyle istinaf edilmiştir. Davacı şirketin, şirket temsilcisi  Y.’nın şirketi temsilen aval veremeyeceğine ilişkin bir istinaf talebi ve hatta herhangi bir istinaf dilekçesi bulunmamakta olup, Dairemizin yerleşik içtihatları doğrultusunda, istinaf sebebi yapılmayan bir hususun temyiz sebebi yapılması mümkün olmadığı gibi, oluşan USULÜ MÜKTESEP HAK karşısında temyiz aşamasında aval vermede Y’nın şirketi temsile yetkisinin bulunmadığı yönünden kararın bozulamayacağı kanaatinde olduğumdan bu gerekçeyle da Daire çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

11. HD. 25.05.2022 T. E:2020/8334, K: 4052

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu