2018 YılıBAM Ankara 26. Hukuk DairesiTasarrufun İptali

Tasarrufun iptali davası- Muvazaalı icra takibi-

Dava konusu paranın, tasarrufun iptali davasında, davalı üçüncü kişi tarafından borçluya ödendiğine ilişkin yazılı bir belge (banka havalesi, banka hesap hareketleri gibi) sunulmadığı gibi serbest avukatlık yapan davalı üçüncü kişinin öğretmenlik yapan ve başka bir geliri bulunmayan borçluya üç buçuk yıl boyunca, aldığı borcu ödemeden altı kez toplamda 120.500,00 TL’lik borç vermesi, senetlerin vade tarihlerinin altı ayla, iki yıl yedi ay gibi uzun sayılabilecek bir süreyle verilmesi, senetlerden altı aylık olan için iki buçuk yıl sonra (takip zamanaşımı dolmasa da, avukatlık yapan birisinin kendi alacağı için iki buçuk yıl beklemesinin doğal olmadığı) icra takibine geçilmesi hayatın olağan akışına uygun olmadığı- 

Mahalli mahkemesinden verilen karara karşı davacı ile davalılar İ. İ. ve O. Y. vekili tarafından süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve dosya istinaf incelemesi yapılmak üzere dairemize gönderilmiş olup, incelemenin duruşma açılmadan karar verilmesi mümkün işlerden olduğu anlaşılmakla, dosya incelendi;

KARAR

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; öğretmen olan davalı borçlu İ. İ.’nın alacaklılarından mal kaçırmak amacıyla 17.05.2010 tanzim 15.06.2012 ve 15.12.2012 vadeli toplam 25.500,00 TL, 01.06.2011 tanzim 01.06.2013 vadeli 27.500,00 TL, 05.05.2013 tanzim 05.04.2014 ve 05.10.2014 vadeli toplam 50.000,00 TL,15.12.2013 tanzim 01.06.2014 vadeli 17.500,00 TL olmak üzere toplam 120.500,00 TL’lik muvazaalı senet vererek avukatlık yapan arkadaşı davalı O. Y.’a borçlandığını, davalı O.’un anılan muvazaalı senetlere dayalı olarak borçlu hakkında Ankara 32.İcra Müdürlüğünün 2014/… sayılı dosyası ile takip yaparak borçlunun maaşına 1.sıradan haciz koyduğunu, davalılar arasındaki senetler ile bu senetlere dayalı olarak yapılan takibin muvazaalı olduğunu öne sürerek davalılar arasındaki muvazaalı senetler ile bu senetlere dayalı olarak yapılan takibe ilişkin tasarrufun iptaline, davacının alacaklı olduğu icra dosyalarındaki kapak hesabının geçmemek üzere borçlunun maaşı ve emekli ikramiyesi üzerine 1. sıra haciz olarak davacı haczinin yazılmasına, muvazaalı takip dosyasından tahsil edilen miktarın davalı O. Y.’dan tahsili ile davacıya ödenmesine  karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı borçlu İ. İ. vekili cevap dilekçesinde özetle; iptali istenen tasarrufun davacının takip konusu yaptığı borçlardan önce yapıldığını, davacı alacağının 2015 yılı Mart ayında doğduğunu, aciz belgesi sunulmadığını, borçlunun öğretmen olup maaşının bulunduğunu, borçlunun 2003 yılından beri borsada oynadığını bu nedenle arkadaşı olan davalı O.’dan borç aldığını, borçlunun maaşı üzerindeki 4. sırada yer alan davacı hacizinin 1. sıraya geçmesinin mümkün olmadığını, bu durumun İİK’nun 83. maddesine aykırılık oluşturacağını, davalı O.’un alacağının 17.05.2010 tarihinde doğduğunu, oysa borçlunun davacı bankaya 2015 yılı şubat ayına kadar düzenli ödeme yaptığını, borçlunun borsada kaybetmesi nedeniyle davacı dışındaki bankalar ile O. dışındaki arkadaşlarından da borç aldığını, davacı bankadan kredi kullandığı tarihten önce Z. Bankasına ‘dan da 83.000,00 TL kredi kullandığını, davacı banka ile  Z. Bankasına 2015 Şubat ayına kadar 3.300,00 TL aylık ödeme yaptığını, dava konusu senetlerin gerçek bir alacak borç ilişkisi nedeniyle davalı O.’a verildiğini, ödenmeyince davalı O. tarafından takibe konduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı O. Y. vekili cevap dilekçesinde özetle; aciz belgesi sunulmadığını, tasarruf tarihine göre  davacının alacağının doğduğu tarihin tespit edilmesi gerektiğini, maaş haczi dışında borçlu tarafından davalı O.’a haricen 02.03.2015 tarihinde 4.000,00 TL ödendiğini, serbest avukatlık yapan O.’un borçlu ile aynı dernekte yeralmaları nedeniyle tanıştıklarını, O.’un ekonomik durumunun iyi olması nedeniyle davalı borçluya borç para verdiğini ödenmeyince senet alarak takibe koyduğunu, senetlere dayalı borcun gerçek bir alacak borç ilişkisine dayalı olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Yerel Mahkemece davanın, İİK’nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkin olduğu, Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2015/… – … – … ve Ankara 32. İcra Müdürlüğünün 2014/… sayılı takip dosyalarının incelendiği, banka kayıtlarının ibraz edildiği, uzman bilirkişiden rapor alındığı, tüm delillerin  toplandığı, davalı borçlu İ. İ.’nın davacı bankadan kullanmış olduğu kredileri, davacı bankaya ve/veya diğer bankalara olan kredilerini kapatmak amacıyla kullandığı, uyuşmazlığa konu krediyi ise 4244-224183 numaralı krediyi kapatmak ve borçlarını yapılandırmak amacıyla kullandığı, davacı banka ile davalı İ. İ. arasında yaklaşık 10 yıldır geçmişe dayalı bir kredi ilişkisi bulunduğu, Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 10/08/2015 tarih ve 2015/… sayılı takip dosyasında tanzim olunan haciz tutanağının geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu, borçlunun alacaklıları aleyhine malvarlığını azaltıcı nitelikteki her türlü hukuki işleminin iptal davasına konu olabileceği, alacaklının alacağının, dava konusu yapılan tasarruftan önce doğmuş olması gerektiği, dava konusu tasarrufun senede bağlanmış olması halinde talebin geçerliliği yönünden bunların tanzim tarihi değil alacağın doğum tarihinin önem taşıdığı, borçlunun mali durumu hakkında alacaklının gerekli araştırmayı yapması, borçlu ile bu duruma göre hukuki ilişki kurmasının bekleneceği, gereken araştırmayı ihtiyatlı bir kişi gibi yapmayan kimsenin bunun sonucuna katlanmak zorunda olduğu, tasarrufun iptali davasında davalının, öncelikle alacağının mesnedini teşkil eden hukuki ilişkiyi tereddüte ve şüpheye yer vermeyecek şekilde ortaya koyabilmesi ve alacağının hangi tarihte doğduğunu kanıtlaması gerektiği, uyuşmazlık konusu bonoların tanzim tarihinin, mesnedini teşkil eden borcun doğduğu tarih olarak kabulünün mümkün olmadığı, ayrıca bonoların bedelinin “nakden” ahzolunduğunun yazılı olduğu, ancak biri avukat diğeri öğretmen olan davalılar arasında alacak borç ilişkisinin neden kaynaklandığının dosya kapsamından tam olarak belirlenemediği, bunun yanısıra davalı İ. İ.’nın borsada kağıt oynaması nedeniyle borçlarını ödeyemez duruma gelmesinden dolayı diğer davalı O. Y.’dan sürekli borç alarak mukabilinde bono tanzim olunduğu ileri sürülmüş ise de, tanzim ve vade tarihleri yazılı bonoların düzenleme sebepleri tereddüte yer verilmeyecek şekilde açıklanıp kanıtlanmadığı, davalıların birbirlerini tanıdıklarının dosya kapsamından anlaşıldığı, mevcut delillere göre, Ankara 32. İcra Müdürlüğünün 2014/… sayılı takip dosyasının, davacının alacaklı olduğu Ankara  31. İcra Müdürlüğünün 2015/… – … – … sayılı takip dosyalarının borç miktarı-kapak hesapları kadarki kısmı yönünden iptal edilmesi ve icra takibi sebebiyle davalı İ. İ.’nın ödediği tutarlar toplamının, tahsil ettiği tutar kadar davalı O. Y.’dan tahsili ile davacı bankaya ödenmesi gerektiği sonucuna varıldığından davanın kabulü ile  Ankara 32. İcra Müdürlüğünün 2014/… sayılı takip dosyasında davacının alacaklı olduğu Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2015/… – … – … sayılı takip dosyalarının borç miktarı (kapak hesapları) kadar ki kısmının davacı yönünden iptaline, davalı O. Y.’ın muvazaalı icra takibi sebebiyle İ. İ.’dan tahsil ettiği tutarlar toplamının tahsil eden O. Y.’dan tahsil ettiği tutar kadar tahsili ile davacıya ödenmesine, bu hususta davacı bankaya haciz yetkisi verilmesine karar verilmiş; hükme karşı davacı ve davalılar İ. İ. ve O. Y. vekilleri tarafından istinaf talebinde bulunulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ

Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;

Yerel Mahkeme kararının ana hatları ile doğru olmasına rağmen taleplerin tamamının karşılanmadığını, muvazaalı takip alacaklısı davalı O. Y.’ın muvazaalı takip nedeniyle geçmişte tahsil ettiği tutarların iadesi (geçmiş) ihtiyati haciz kararı verilerek dava sürecindeki maaştan gelecek paraların biriktirilmesi (güncel) ve hükümden sonra muvazaalı takip dosyasına gelecek paraların (gelecek) davacı alacaklıya ödenmesi talep edildiği halde yerel mahkemece sadece geçmiş hakkında karar verildiğini, güncel ve gelecek hakkında karar verilmediğini bu nedenle hüküm fıkrasına “29.03.2016 tarihinde verilen ihtiyati haciz kararı gereğince muvazaalı takip dosyasında depo edilen maaş toplamının davacıya dava konusu takip dosyalarındaki kapak hesabını geçmeyecek şekilde ödenmesine, maaş haczinde ve emekli ikramiyesi haczinde davacının dava konusu takip dosyalarındaki alacağının (kapak hesabını geçmeyecek şekilde) 1.sıraya alınmasına ve davalı 3.kişiye yapılacak ödemelerin davacıya yapılmasına” ibarelerinin eklenmesini talep etmiştir.

Davalı O. Y. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;

Mahkeme kararının usul ve esas yönünden mevzuata aykırı olduğunu,

Aciz Vesikası yönünden dosya incelendiğinde davacının Ankara 31. İcra Müdürlüğünde bulunan ve İ. aleyhinde başlatılan 3 ayrı icra takip dosyası alacağı yönünden talepte bulunduğunu, mahkeme kararında da yazılı olduğu üzere sadece 31. İcra Müdürlüğünce düzenlenen 10/08/2015 tarih 2015/… sayılı dosya yönünden aciz vesikasının  mevcut olduğunu, dava konusu yapılan ankara 31.icra müdürlüğü 2015/… – … sayılı takip dosyaları yönünden gerek icra dosyalarında gerekse mahkeme dosyasına sunulan aciz vesikasının bulunmadığını,

Davacının alacaklı olduğu 31. İcra Müdürlüğündeki 3 ayrı icra takibi dosyası mevcut olup her dosyanın alacak miktarı, borcu doğuran işlem ve borcun doğum tarihi ve  takip tarihlerinin farklı olduğunu, ilk derece mahkemesinin sadece 10/08/2015 tarih 2015/… sayılı dosyada alınan aciz vesikasıyla yetinmesi, 31. icra müdürlüğünün 2015/… – … sayılı dosyaları yönünden dava şartı olan aciz vesikası belgesini aramamasının, kanun hükmünün açık ihlali sonucunu doğurduğunu, 10.08.2015 tarih ve 2015/… esas sayılı aciz vesikasının da geçerli bir aciz vesikası olmadığını,

Borçlu İ.’in babasından intikal eden ve aile içi tasarrufla devir olunan Maraş ili Andırın ilçesi Darıobası köyü Beylik Yurdu Mahallesinde kain … ada … parsel – … ada … parsel – … ada … parsel de taşınmaz hisseleri mevcut olup bu tasarruflar davalı İ.’in O. Y.’a borçlandığı tarihlerden çok sonra yapıldığını bunun da aciz vesikasının gerçeğe aykırı düzenlendiğini gösterdiğini, davacı bankanın davalı borçlu İ. tarafından aile içi işlemle devir olunan (Andırın tapu sicil müdürlüğü kayıtlarına göre) taşınmaz satış-bağış tasarrufu aleyhine yargı yoluna gitmeyi tercih etmediğini, davalı borçlunun Maraş ili Andırın ilçesi Darıobası köyündeki taşınmaz hisselerini 22.08.2014, 27.12.2014 tarihlerinde aile içi tasarrufla devir ettiğinin Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesi dosyası ile (2015/495 E) sabit olduğunu, davacı bankanın söz konusu tasarruflardan haberdar olduğunu, tasarrufun iptali davalarında öncelikle danışıklı olduğu anlaşılan son tasarruftan başlanarak iptal isteminde bulunulmasının hakkaniyete ve yerleşik yüksek yargı kararlarına uygun olacağını, davacı bankanın bahse konu tasarrufun iptali ile sağlayacağı gelir akabinde başkaca mal araştırması yapması gerekirken aksi yöndeki tutum ile danışıklılık ile ilgisi bulunmayan O. Y.’ın alacağı aleyhine iddiada  bulunarak dava açmasının mevzuata aykırı olduğunu,

Davalı O.’a alacağını teminen verilen bonoların İİK. anlamında ve kapsamında sayılan iptali istenecek tasarruflardan olmadığını, davalı İ.’in ödünç aldığı para karşılığında düzenlediği bono ile bir malını yada hakkını devretmediğini, düzenlenen bonoların vadesinde ödenmemesiyle alacaklının cebri icra yoluna başvurarak alacağını alma hakkının (olayımızda olduğu gibi) doğduğunu, borçlunun aylık gelirlerinin 1/4’nün borçlu tarafından O.’a devredilmiş bir mal veya hak olmadığını, haciz olunan ücretlerin davalı İ.’in iş vereniyle olan iş ilişkisi devam ettiği sürece ¼ üne icra yoluyla el konulabilecek alacağı olduğunu, icra iflas kanunun 277 ve devamı maddelerinde sayılan ve iş bu davanın konusu yapılabilecek bir tasarrufun söz konusu olmadığını,

Mahkemece, delil olarak dayandıkları bir kısım delillerin dosya arasına getirtilmediğini veya eksik getirtildiğini, Ankara 32. İcra Müdürlüğünün alacaklısı O. Y. borçlusu İ. İ. olan 2014/… sayılı takip dosyasının icra müdürlüğünden ve/veya Ankara 13. İcra Ceza Hakimliği dosyası arasından asıllarının veya onaylı suretlerinin mahkemece istenilmesi gerekirken, mahkemece, davacı banka vekilinin bila tarihli dilekçesi ekinde keyfi bir şekilde çoğaltarak sunduğu onaylı olmayan ve eksik belge içeriğine sahip icra dosya kopyası ile yetinilmesinin usule aykırı olduğunu, davacı banka vekilinin sunmuş olduğu Ankara 32. İcra Müdürlüğü 2014/… sayılı dosya kopyası asıl dosyada bulunan belgenin tamamını ihtiva etmediğini, icra dosyasında taraflarından yapılan ikamette hacze ilişkin talep, haciz tutanağı, tapu sorgu tutanağı, İ.’in maaş ve emekli ikramiyesi alacağına ilişkin haciz talebi ve diğer işlemler, davalı İ.’in bankanın takibinden önce alacaklısı oldukları Ankara 32. İcra Müdürlüğü dosyasına haricen ödediği tutarları gösterir kayıtların sunulan kopya arasında bulunmadığını, bu hususu bilirkişi raporuna yönelttikleri itirazlarda ve aşamalarda ilk derece mahkemesine beyan etmelerine rağmen eksikliğin giderilmediğini,

Davalı İ.’in aktif ve pasifinin tespiti bakımından toplanmasını talep ettikleri banka kayıtlarının ilgili yerlerden istenilmediğini, sadece davacı bankanın kayıtlarıyla yetinildiğini, İ.’in şahsına ve yakınlarına ait (birinci derece eşi çocukları) kredi kartı, hesap kayıtları delil olarak gösterildiği halde bu delilinde toplanmadığını, davalı İ.’in İMKB yatırımları delil olarak gösterildiği halde getirtilmediğini, davalı İ.’in 10 yıl geriye dönük ücret ve diğer gelirleri ile giderlerine ait kayıtların dosya arasına alınmaması, getirtilmemesinin hatalı olduğunu, karar gerekçesinde yer verildiği halde İ.’in bankadan aldığı kredilerle diğer banka kredileri ile kredi kartlarını ödediği savını destekleyecek kayıtlar dosya arasına getirtilmediğini,

Davacı İ. Bankasının uyuşmazlık konusu krediyi davalı İ.’e verdiği 2013 yılı aralık ayı itibariyle İ.’in tüm bankalara olan kredi, kredi kartı borçları ile bunların aylık ödemelerini gösterir kayıtları dosya arasına getirtilmemesi eksik delil ile sonuca gitmesi sonucunu doğurduğunu (davalı İ. vekilinin beyan dilekçelerinden ve iş bu dosya kapsamından, davalı İ.’in tüketici kredi taksitlerinin dahi aylık gelirinden daha fazla olduğunu öğrenmiş bulunuyoruz) ilk derece mahkemesinin toplanmasını talep ettikleri  delilleri toplamaksızın yaptırdığı bilirkişi incelemesi ve verdiği kararın eksik inceleme neticesinde verilmiş karar olması nedeniyle hükmün  usulden bozulması gerektiğini,

Esas yönünden dosya incelendiğinde alacaklısı oldukları Ankara 32. İcra Müdürlüğü 2014/… sayılı takip dosyasının 11.12.2014 tarihinde icraya intikal ettiğini, ödeme emrinin borçluya usulünce tebliğ edildiğini, borçlunun borcunu verilen sürede ödememesi üzerine 2014 yılı ocak ayı içerisinde dosya borçlusunun aylık ücret ve hak edeceği emekli ikramiyesi ve benzeri alacaklarının haczine karar verilmesi için icra müdürlüğünden talepte bulunulduğunu, haciz müzekkereleri ile borçlu İ.’in iş verenine, Ankara Defterdarlığına, emekli ikramiyesi ve benzeri alacakları yönünden Sosyal Güvenlik Kurumuna 28.01.2015 tarihlerinde bildirim yapıldığını, İ.’in  taşınmaz kaydı sorgusunun icra müdürlüğü kanalıyla yaptırıldığını, adına kayıtlı taşınmaz bulunmaması üzerine babasının yaşamını yitirdiğinin haricen öğrenilmesi üzerine icra dosyasında borçluya ait nüfus kaydı çıkartılarak borçlu İ.’in babası adına kayıtlı olup da intikal edecek taşınmaz sorgusunun icra dosyasında yaptırıldığını, maaş haczi neticesinde Ankara Defterdarlığının borçlu İ.’in maaşından yaptığı kesintileri her ay düzenli olarak gönderdiğini, bu kesintilerin Mart 2016 tarihine kadar ilk derece mahkemesinin 2016 yılında vermiş olduğu ihtiyati haciz kararının uygulandığı tarihine kadar dosyaya gönderildiğini, borçlu İ. alacaklı O.a verdiği haricen ödeme sözüne istinaden icra dosyasına aylıktan yapılan kesinti dışında olmak üzere 02.03.2015 tarihinde 4.000,00 TL ödeme yapıldığını, davacı bankanın alacaklı olduğu Ankara 31. icra müdürlüğü dosyaları yönünden davacı bankanın davalı İ. aleyhine başlattığı 3 adet icra dosyası mevcut olup bu dosyaların sırasıyla Ankara 31. İcra Müdürlüğü 2015/… takip tarihi 09/07/2015 borç miktarı 43.981,00 TL, maaş haciz talep tarihi 21/07/2015; Ankara 31. icra Müdürlüğü 2015/… takip tarihi 10/08/2015 borç miktarı 27.735,00 TL maaş haciz talep tarihi 20/08/2015; Ankara 31. icra müdürlüğü 2015/… takip tarihi 12/08/2015 borç miktarı 3.733,00 TL maaş haciz talep tarihi 24/08/2015 şeklinde olduğunu,

Mahkemenin kabulünün aksine davalılar arasındaki borç ilişkisi danışıklı olmayan gerçek bir alacağa ihtiva eden ve ödünç aktine dayalı ilişki olduğunu, salt tarafların birbirini tanıyor olması, gerçek kişi olmaları ve kambiyo senedinden ayrı taraflar arasında herhangi bir sözleşme bulunmaması, taraflar arasındaki ilişkinin danışıklı borç ilişkisi olduğu sonucunu doğurmayacağını, davalı alacaklı O.’un davalı İ.’e muhtelif zamanlarda ödünç (düzenlenen bonolardan da anlaşılacağı üzere) para verdiğini, borcun süresinde ödenmemesi üzerine Ankara 32. İcra Müdürlüğünün 2014/… sayılı dosyası ile İ. aleyhine icra takibi başlattığını, aşamalardaki savunmalarda ve Ankara 13. İcra Ceza Mahkemesinde devam eden  davalının şüpheli sıfatını taşıdığı ceza dosyasındaki beyanında da yer verildiği üzere borçlu İ.’in son olarak müvekkiline olan borcunu bankadan kredi kullanmak sureti ile ödeyeceği sözünü ihlal etmesi üzerine icra takibine geçildiğini, davalı İ.’in 2013 yılında davacı İ. Bankası ve dava dışı Z. Bankasından tüketici kredileri kullandığının taraflarınca  haricen 2014 yılı içerisinde öğrenilmesi üzerine Ankara 32. icra müdürlüğü takip dosyasının başlatılmasına neden olan vakalardan olduğunu, davalı İ.’in böyle bir söz vermesi ve bu sözünü ihlal etmesi söz konusu olmasa dahi vadesi gelen kambiyo senetleri yönünden her aşamada icra takibi başlatması mümkün olup bu hak İcra İflas Kanunu ile teminat altına alındığını,

Mahkeme karar gerekçesinde davalılar arasındaki temel borç ilişkisinin ortaya konulamadığı hususuna yer verilmiş olmasına rağmen bu değerlendirmenin hatalı olduğunu, davalılar arasındaki borç ilişkisinin illetten mücerret olan kambiyo senedine dayandığını, nakit alışverişinden doğan taraflar arasındaki borç ilişkisinde kambiyo senedi düzenlenmiş ise ve tarafların birbirlerine şarta bağlı herhangi bir edimleri de söz konusu olmadığı durumda ayrıca herhangi bir sözleşme yapılmasının söz konusu olmadığını, davalı O.’un serbest çalışan avukat olduğu idia olunan danışıklı işlemde her hangi bir hukuki yararının bulunmadığını, İ.’in alacaklılarını zarara uğratmasında O.’un gözetilecek hukuki yararı bulunmadığını, bu hususunda yargılamada gözetilmesi gerektiğini,

Taraflar arasında düzenlenen kambiyo senetlerinin tanzim tarihleri ve vade tarihleri ayrı ayrı mevcut olup kambiyo senedinin düzenlendiği tarih borcun doğduğu tarih olup aksi yöndeki değerlendirmeler yüksek yargı kararlarına ve öğretideki yerleşik kabule aykırı olduğunu, bonodaki vadenin muacceliyet açısından önem arz ettiğini, ilk derece mahkemesinin bononun tanzim tarihini borcun doğduğu tarih olarak kabul etmeyen yaklaşımı hatalı olduğunu, kabul anlamına gelmemek üzere bonolardaki vade tarihinin borcun doğduğu tarih olarak kabul edilmesi halinde dahi, alacağının temelini oluşturan bonoların büyük bir kısmının vade tarihinin davacı banka ile davalı İ. arasında imzalanan 2013 tarihli tüketici kredisi sözleşmesinden önceye rastladığını, bunun da mahkeme kararının değerlendirme hatasını açıkça ortaya koyduğunu, davacı bankanın İ.’le imzaladığı kredi sözleşmesinin Aralık 2013 yılına ait olup söz konusu kredi taksitlerinin her ay sözleşmedeki miktarda muaccel olduğunu, davalı borçlu idris tarafından (dava dosyasından anlaşıldığı kadarı ile) kredi taksitlerinin 2015 yılı nisan – mayıs aylarına kadar düzenli ve/veya temerrüde düşmeyecek şekilde ödendiğini, bu durumda davacı banka alacağının 2015 yılı mayıs aylarında temerrütle birlikte muaccel olduğunun açık olduğunu, bu durumda muacceliyet tarihleri bakımından değerlendirildiğinde de davalı O.’un alacağının çok önceden muaccel olduğu sonucuna ulaşıldığını, alacaklarının tahsili maksadıyla başlatılan icra takibinin başlatıldığı tarihin 11/12/2014 olduğunu, davacı bankanın icra takiplerinin ise sırayla 2015 yılı temmuz ve ağustos aylarına ait olduğunu, sıralamaya göre de davacı banka idiasının dayanaksız olduğunu,

Cevap dilekçelerinde borcun nedeninin açıklandığını, danışıklılık savunmalarının haksız olduğunun izah olunmaya çalışıldığını, alacaklısı bulundukları  Ankara 32. İcra Müdürlüğü 2014/… sayılı takip dosyasındaki işlemlerin ve tahsilatların İ.’in gerek haricen alacaklı olduğumuz dosyaya 02.03.2015 tarihinde yaptığı (aylıktan yapılan kesintiler hariç) ödemeler gerekse icra takibi devam ederken, İ.’in davacı bankanın kredi taksitlerini ödemeye devam etmesi danışıklılık savunmasını çürüttüğünü, İcra takibi nedeniyle ilk olarak davalı İ.’in aylıklarından şubat 2015 tarihinde kesinti yapılarak dosyaya ödenmeye başladığını bu arada davalı İ. 02.03.2015 tarihinde 4.000,00 TL ödemeyi icra dosyasına yaptığını, (Esas itibariyle müvekkilime verdiği haricen ödeme sözüne istinaden bu tarihte 10.000,00 TL ödemesi gerekmekteyken) Takip eden aylarda da aylıklarından yapılan kesintilerin dosyaya gelmeye devam ettiğini, danışıklılık söz konusu olsaydı en basit yaklaşımla danışıklı yapılan işlemler çerçevesinde davalı İ.’in dosyaya haricen ödeme yapmasının söz konusu olmayacağını, danışıklı işlem ile haricen ödeme işleminin birbiri ile çelişen işlemler olduğunu, davalı İ.’in Ankara 32. İcra Müdürlüğü takip dosyasına aylıklarından kesintiyle ödeme yapıldığı sırada davacı bankanın kredi taksitlerini ödemeye devam etmesinin danışıklılık savını çürüttüğünü,

Davalı İ. ile davacı banka arasındaki son kredi sözleşmesinin 27.12.2013 tarihinde imzalandığını, bu tarihten daha önce davalı İ.’in Z. Bankasından yüksek miktarlı kredi kullandığını, davalı O.’un davalı İ.’ten olan alacağına dayanak tanzim olunan bonoların tanzim ve vade tarihlerinin 2013 yılı aralık ayından önceye rastladığını İ.’in alacaklı bankalara karşı kötü niyetli olduğunu düşündüğünde alacaklı bankaların kredi sözleşme tarihi olan 2013 yılı haziran ayından ödemede zorluk çektiği 2015 yılı mart nisan aylarına kadar banka tüketici kredileri ile kredi kartlarına aylık 5.000,00 TL ile 6.000,00 TL arası ödeme yapmasının (dosya arasına alınan hesap hareketlerinden anlaşılmaktadır) hayatın olağan akışına aykırı olması gerektiğini, ödeme yapmak yerine muvazaalı borçlanma ile bu ödemelerden kurtulması mümkün iken davalı İ.’in haziran 2013 ayından nisan – mayıs 2015 aylarına kadar bankalara yaptığı toplam ödemenin kabaca  23-24 aylık süre için 130.000,00 TL civarında olduğunu, davalı İ.’in (dosyadaki beyanlardan anlaşıldığı kadarıyla) aylık gelirinin 3.100,00 -3.200,00 TL olup söz konusu 23-24 aydaki toplam gelirinin 76.000,00 TL olduğunu, sadece banka kredi ve kredi kartları ödemesi toplamı yönünden değerlendirme yapıldığında haziran 2013 mayıs 2015 tarihleri arasındaki oluşan farkın 54.000,00 TL olup bu tutarın davalı İ.’in ailesinin geçimi, nakit kullandığı tutarların dahil olmadığını, İ.’in aradaki farkı nereden temin ettiği  sorgulandığında savunmalarının haklılığı ve davacı bankanın idiasının mesnetsiz olduğunun ortaya çıktığını,

Mahkemenin karar gerekçesinde davalı O.’un İ.’e borç verirken gerekli araştırmayı yapmadığı ve sonucuna katlanması gerektiği hususuna yer verilmiş ise de, mahkemenin bu değerlendirmesinin haksız ve kabul edilemez olduğunu, O.’un gerçek kişi olup İ. hakkında yapabileceği araştırmanın son derece sınırlı olduğunu, İ.’in ekonomik durumu hakkında araştırma yapabileceği veri, arkadaş çevresi olup bu kaynaktan toplanabilecek verilerin de sınırlı olacağını, İ.’in sahip olduğu ekonomik durum özel olmakla bu konuda üçüncü şahısların bilgilerinin olması mümkün olmayıp İ.’in açıkladığı kadarıyla bilgi sahibi olmalarının muhtemel olduğunu, Mahkemece, davalıya yüklenen araştırma yapma kuralının davacı banka yönünden iddiaya rağmen değerlendirilmemesinin kararı sakatladığını, cevap dilekçesinde davalı İ.’in banka kredi taksitlerinin aylık gelirini aştığı, davacı bankanın İ.’e kredi verdiği 27.12.2013 tarihinde Türkiye C.i Z. Bankasına da yüklü miktarda kredi borcu olduğu kredi kartlarının da aynı şekilde yüksek miktarda borç içerdiği hususunun beyan edildiğini, davacı bankanın İ. hakkında araştırma yapma yükümlülüğü ve sahip olduğu olanaklarla elektronik ortamda İ.’in mali durumuna dair bilgiye ulaşma olanağına sahip iken, elde ettiği negatif verilere rağmen davalı İ.’e yüklü miktarda tüketici kredisi kullandırmasının sonuçlarına katlanması gerekirken böyle bir külfetin davalıya yüklenmesinin hatalı olduğunu,

Mahkeme kararının hüküm kısmında Ankara 32. İcra Müdürlüğü 2014/… E sayılı dosyasından aylıklardan kesinti ve İ. tarafından haricen yapılan ödemeyle tahsil ettiğimiz tutarların davacı bankaya ödenmesine ve banka vekiline bu hususta haciz yetkisi verilmesine karar verildiğini, bu kararın da hata olduğunu; davacı bankanın ilk takip dosyası olan 31. İcra Müdürlüğü 2015/… E sayılı takip dosyasınında takibin 09.07.2015 tarihinde açıldığını bu dosyanın kesinleşmesi ve davacı bankanın maaş haciz talebinin 21/07/2015 günü olduğunu, davacı bankanın bu dosyadaki alacağı yönünden başlattığı takip ve maaş haciz talep tarihi göz önünde bulundurulduğunda maaş  haciz sırasında hiç kimse olmasa dahi aylıklardan elde edeceği ilk kesintinin ağustos ayı maaşından yapılacak kesinti olup davacı bankaya kesintinin gönderilmesi 2015 yılı ağustos ayı içerisine rastlayacağını, davacı bankanın maaş haciz sırasına alındığı tarihin önem arz ettiğini, alacaklı oldukları Ankara 32. İcra Müdürlüğü takip dosyasında şubat 2015 ağustos 2015 tarihleri arasında aylıktan kesinti ve haricen ödeme sureti ile tahsil ettikleri tutarların davacı banka ile hiçbir ilgisi olmadığını ,anılan tarihlerde davacı bankanın muaccel olmuş alacağı, başlatılmış takip talebi ve maaş haciz talebi bulunmadığını, ilk derece mahkemesinin bu durumu gözetmemesinin mevzuatın açık ihlali olduğunu, İlk derece mahkemesi tensip zaptı ile birlikte ihtiyati tedbir kararı ile İ.’in aylıklarından, alacaklı olduğu icra dosyasına yapılan kesintilerin Ankara 31. İcra Müdürlüğü dosyasına ödenmesini kararlaştırdığını, ihtiyati haciz kararına yaptıkları itirazın reddediğini, bunun üzerine Ankara 32. İcra Müdürlüğünden tahsil ettikleri tutar olan  14.800,00 TL’yi davacı banka vekili hesabına ödediklerini, Mahkemenin hiçbir araştırma yapmaksızın tensip ara karar ile ihtiyati tedbir yönünde hüküm kurmasının yasaya aykırı olduğunu,

Mahkeme kararında yargılama giderlerine dair verilen kararın hatalı olduğunu, O.’un davalı İ. ile birlikte zorunlu dava arkadaşı olup yargılama giderlerinden sorumlu tutulmasını gerektirecek eylem ve işlemi söz konusu olmadığını, hüküm olunan vekalet ücreti nispi olup esas itibariyle uyuşmazlığın niteliği gereği hüküm olunacak vekalet ücretinin maktu tutar üzerinden kararlaştırılması gerektiğini, hatalı karar nedeniyle O.’un davacı banka vekili hesabına kararda yazılı yargılama giderinin tamamı olan 10.080,00 TL olarak ödemek zorunda kaldığını,

İlk derece mahkemesinin gösterilen delillerimizi toplamaksızın davalı İ.’in tüm gelir ve giderleri ile tespit olunan borçları arasında karşılaştırma yapmaksızın verdiği kararın mevzuata aykırı olduğunu, davalı İ.’in gelirini aşan borçlarını ve kendisiyle ailesinin yaşamını idame ettirebilmek için bankalar dışında borçlanmalar yapmakta olup bu şekilde dönüşümü sağladığını, bu hususun tespit edilebilmesi için davalı İ.’in geçmiş 10 yıla ait tüm gelir ve giderlerinin aylar halinde değerlendirilmesi, karşılaştırılması bu husustaki belgeler getirtildikten sonra bankacı- ekonomist bilirkişiden rapor alınması gerekirken konusunda uzman olmayan hukukçu bilirkişiden rapor alınması, raporun hükme esas yapılmasının yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesince toplanmayan delillerin toplanmasına, toplanan delillerle birlikte dosyanın konusunda uzman bankacı – ekonomist bilirkişiye tevdiyi ile uyuşmazlığı karşılayacak içeriğe sahip rapor alınmasına ve yerel Mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı İ. İ. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;

Mahkeme kararının usul ve yasa’ya aykırı olduğunu, mahkeme hükmüne esas alınan 01.11.2016 tarihli bilirkişi raporunda da yer aldığı üzere borcun tasarruftan önce doğmuş olmasının bir dava şartı olduğunu, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçlardan önce yapıldığını, davalı O. Y.’ın alacağının doğum tarihi olarak vade tarihleri değil, tanzim tarihlerinin esas alınması gerektiğini, mahkeme kararının gerekçesinde yazıldığı gibi, borcun doğumu senetlerin vade tarihi bile olsa, 15.12.2013 tarihli senet hariç davalı İ. İ.’nın diğer davalı O. Y.’a verdiği bonoların vade tarihlerinin T. İ. Bankası ile yapılan sözleşmeden önce olduğunu, mahkemece icra dosyalarının celp edilip incelenmediğini,

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2002 gün, 15/543- 552 E. K.  2013/17-224 E., 2013/1478 K. sayılı, ilamlarında, “tasarrufun iptali davasının ön koşullarından birisinin borcun doğumunun tasarruf tarihinden önce olması gerektiği; bazı durumlarda özellikle de kambiyo senetlerine dayalı alacaklarda borcun daha önce doğmasına karşı, senetlerin daha sonraki bir tarihte düzenlendiği ya da düzenleme tarihinden sonraki bir tarihin yazıldığının uygulamada sıkça görülen bir husus olduğu, bu şekilde borcun vade veya takip tarihinden dolayısıyla da tasarruf tarihinden önce doğduğu iddia edilmiş ise, bunun araştırılması gerektiği, bu yönün dava şartı olduğu, temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın incelenmesi gerektiği” özellikle vurgulanmış ise de, mahkemece bu yön üzerinde hiç durulmadığını, dava konusu somut olayda, Ankara 32. icra müdürlüğünün 2014/… sayılı takip dosyası incelendiğinde, dosyada bulunan takibe müstenit senetlerin tanzim tarihlerinin davacı bankanın alacaklarından önce doğduğu, en son tanzim tarihli senedin 15.12.2013 tarihli olduğu, ancak bundan önceki senetlerin tanzim ve ödeme  tarihlerinin davacı bankanın borcundan daha önce olduğunun görüldüğünü, dava konusu ilk senedin 17.05.2010 tarihinde, ikinci senedin 17.05.2010 tarihinde üçüncü senedin 01.06.2011 tarihinde, dördüncü senedin 05.05.2013 tarihinde, beşinci senedin 05.05.2013 tarihinde, altıncı senedin 15.12.2013 tarihinde tanzim edildiğini, davacı banka ile davalı İ. İ. arasında düzenlenen kredi sözleşmesinin ise 27.12.2013 tarihinde akdedildiğini, dolayısıyla Ankara 31. İcra Müdürlüğünde davacı İ. Bankası tarafından davalı İ. İ. aleyhinde girişilen 2015/… sayılı icra takip dosyası ve bunun dayanağı 27.12.2013 tarihli kredi sözleşmesine konu edilen borç açısından tasarrufun iptali davası şartının oluşmadığını, davacının tasarrufun iptali davasına konu ettiği 2015/… – … sayılı takip dosyalarındaki borçların kredi kartı ve kullanılabilir mevduat kredi (ek hesap) borçları olup, davalı İ. İ.’nın diğer davalı O. Y.’a verdiği ve yukarıda tanzim tarihleri belirtilen senetlerin tanzim edildiği tarihlerde böyle bir borcun doğmadığını, anılan borçların 2015 mart ayında doğan borçlar olup, davalı İ. İ.’nın diğer davalı O. Y.’a verdiği senetlerin tanzim tarihlerinden çok çok sonra doğmuş borçlar olduğunu, dolayısıyla davalı İ. İ. ile diğer davalı O. Y. arasında düzenlenen senetlerin davacı bankanın alacaklarından önce doğmuş olduğundan davacı banka tarafından açılan davanın dava şartı yokluğundan reddedilmesi gerekirken aksi yönde davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olduğunu,

Gerek mahkemenin gerekçeli kararında; gerekse de, mahkeme hükmüne esas alınan bilirkişi raporunda bonolarda borcun doğum tarihinin vade tarihi olarak öngörüldüğünü, tasarrufun iptali davasına konu bonolarda vade tarihinin geçerli olduğunu ileri sürerken bunun hukuki dayanağını ortaya koymadığını Mahkemece davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmek suretiyle Yasa hükmünün çiğnendiğini, bonolarda borcun doğum tarihinin dava şartı olduğuna dair Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 2003/587 E.2003/3094 K. 10.6.2003 tarihli kararında bonolarda tanzim tarihinin esas olduğu, ancak tanzim tarihinde bir muvazaa iddiası var ise, bunun mahkemece araştırılması gerektiğinin belirtildiğini,

Davalı tarafların delillerinin toplanmadığını, 15.04.2016 tarihli cevap dilekçesinde dayandıkları Ankara 32. icra müdürlüğünün 2014/… sayılı takip dosyası, bu dosya içinde bulunan senetler, yine bu dosya içerisinde borçlunun evine haciz yapıldığına dair haciz tutanakları, İstanbul Y. F. Menkul Değerler A.Ş.’nin Kızılay şubesi kayıtları, davalı İ. İ.’nın kredi kullandığına ilişkin Z. Bankası Keçiören şubesi, F. Genel Müdürlüğü, G. Bankası Gimat Şubesi, V. Kızılay şubesi, İ. Bankasının 10 yıllık kredi kayıtları, D. M.paşa kayıtları, ayrıca bu bankalarca yapılan Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2015/… – … – … sayılı dosyaları, Ankara 14. İcra Müdürlüğünün 2015/…, Ankara 11. İcra Müdürlüğünün 2015/… sayılı dosyalarının dosyaya kazandırılmadığını, tanıklarının dinlenmediğini, Ankara 31. İcra Müdürlüğünün 2014/… sayılı dosyasının mahkemece talebe rağmen celp edilmediğini, Ankara 32. İcra Müdürlüğünün 2015/… – … – … sayılı dosyalarının davacının kendi işine yarayan evraklarının fotokopisinden ibaret olup söz konusu icra dosyalarının dava dosyası kapsamına dahil edilmediğini, 6100 sayılı HMK.nun 27. Maddesinin ihlal edildiğini,

Dava konusu senetlerin tanzim ve vade tarihlerinin farklı olup ortada birden çok senet bulunduğunu, davalı İ. İ.’nın diğer davalı O. Y.’dan değişik tarihlerde borç almış olup bu paralarla banka borçlarını kapatmaya çalıştığını, bu hususun hem mahkeme kararının gerekçesinde; hem de mahkeme hükmüne esas alınan bilirkişi raporunda tespit edildiğini buna rağmen gerek mahkeme hakiminin, gerekse de hükmüne esas aldığı raporu düzenleyen bilirkişinin davacı bankayı haklı çıkarmak adına borcun doğum tarihinin vade tarihi olarak esas aldığını bu durumun yasa ve yerleşmiş içtihatlara aykırı olduğunu,

Bankaların müşterilerine kredi verirken kredi kuruluş bürosu A.Ş. nin kayıtlarını inceleme imkanına sahip olduğunu, davacı İ. Bankasına bağlı Keçiören şubesinin de bu istihbarat araştırmasını yaptığını, borçlu İ.’in Z. Bankasına olan borcunu gördüğü halde ona kredi verdiğini, bu durumda davacı İ. Bankasının dava dışı Z. Bankasının borcunu bildiği halde borçluya kredi verdiğine göre, şahısların bu borçları araştırmasının mümkün olamaması karşısında onların muvazaalı olarak olmayan bir borcu gerçekmiş gibi gösterdiklerini iddia etmesinin mantıkla bağdaştırılmasının olanaklı olmadığını, yani davacı bankanın bir yandan, davalı İ. İ.’nın Z. Bankasına borçlu olduğunu bile bile ona borç verirken bir yandan da davalı İ.’in diğer davalı O. Y.’a senet vermesini hayatın olağan akışına aykırı bulmasının çelişkili olduğunu, mahkeme gerekçeli kararında gerçek kişi olan diğer davalı O. Y. ile borçlu  İ. İ.’ya basiretli olması gerektiğinden söz ederken davacı bankanın basiretli bir tacir gibi hareket etme zorunluluğunu değerlendirmediğini, davalı İ. İ.’nın davacı banka ve diğer davalı O. Y.’ın dışında da bir çok banka ve kişilere de borcu bulunduğunu, davalı İ. İ.’nın bankalardan ya da gerçek kişilerden borç almakta, bu paraları ya borsaya girmesi nedeniyle zarar eden kağıtlarının bedelini ödemek için ya da bankalardan aldığı veya gerçek kişilerden aldığı borçları ödemek için kullandığını, delillerin toplanması durumda davalı İ. İ.’ın diğer davalı O. Y.’dan aldığı borcun hayali mi yoksa gerçek mi olduğunun ortaya çıkacağını, davalı İ. İ.’nın diğer davalı O. Y.’a olan borcuna mahsuben ödemelerde de bulunduğunu bu hususlar ileri sürülmüş; bu konudaki delillerin toplanması mahkemeden istenmiş ise de, mahkemece bu delillerin Kanun’a aykırı olarak toplanmadığını; eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olarak davanın kabulüne karar verilmesinin yasaya aykırı olduğunu, iptal davasına konu yapılan tasarruf başlangıçta geçerli olup iptal davası kazanılırsa, bu tasarrufun tamamen iptal edilemeyeceğini, özellikle, hacizde açtığı bir iptal davasını kazanan alacaklının dava konusu malı (sanki borçlunun mal varlığında imiş gibi) haczettirip, sattırarak satış bedelinden alacağını alabileceğini; (İİK. m.283/I) geriye parası artarsa, bu para borçluya değil, kendisine karşı iptal davası açılmış olan üçüncü kişiye verileceğini, iptal davasının, dava konusu malın aynına ilişkin bir ayni dava olmayıp, şahsi (kişisel) bir dava olduğunu, bu dava ile, malın mülkiyetinin, davalının (üçüncü kişiden) alınarak, borçluya ait olduğuna (geri dönmesine) karar verilmediğini, sadece alacaklının (davacı) malın bedelinden alacağını (kişisel hakkını) almak yetkisini elde ettiğini; somut dava bakımından irdelendiğinde, ortada davalı tarafından mal varlığını eksilten bir tasarrufun söz konusu olmadığını, borsadan çeşitli kağıtları alıp satan fakat, bu işlemlerden zarar etmesi sonucu pasifi artan davalı İ. İ.’nın, çeşitli kişi ya da kuruluşlardan ödünç paralar alıp ödeyemeyince icra takibi ile karşılaştığını ; önce icra takibi koyan diğer davalı alacaklı O. Y.’ın, davalı İ. İ.’nın maaşına haciz koydurmak suretiyle birinci sıraya girdiğini, ikinci sırada davalı bankanın, üçüncü sırada dava dışı Z. Bankasının yer aldığını, dördüncü sırada davacı İ. Bankasının kredi kartı ve ek hesabından doğan alacağı bulunmakta olup, davacı banka vekilinin talebiyle mahkemece hukuk ve kanun dışı olarak dördüncü sıradaki davacı banka alacağının da birinci sıraya alınmasına hükmedildiğini, bu şekilde mahkemece davacı banka talebi kabul edilmek suretiyle 2004 sayılı İİK’nun haciz sırasına ilişkin 83. Maddesindeki kuralın ihlal edilmek suretiyle; dava dışı diğer borçluların  haklarının ortadan kaldırıldığını, davacı İ. Bankası vekilinin açtığı davanın niteliği itibarıyla tasarrufun iptali davasına uyan bir dava  olmadığını aksi yönde kurulan mahkeme hükmünün 2004 sayılı İİK’nun 277 ve devamı hükümlerine aykırı düştüğünü, mahkeme kararının bu yönüyle de isabetsiz bir karar olduğunu,  Mahkeme kararının gerekçesinde, İ. Bankasının belgelerinden hareketle 10 yıllık bir süre ile davacı ile davalı İ. arasında kredi alışverişi yapıldığının belirtildiği, fakat ödemelerin bu süre içerisinde kesintiye uğramadığı hususuna vurgu yapılmadığını, davalı İ. İ.’nın davacı İ. Bankasından kullandığı kredi karşılığında söz konusu bankaya 2015 şubat ayı dahil kredi taksitlerini hiçbir aksama olmaksızın 14 adedini ödediğini bu durumda borçlu davalı İ. İ.’nın bankaya zarar verme kastının nasıl gerçekleştiğinin açıklanmadığını, mahkeme kararının gerekçesinde davalı idris ile diğer davalının arasında bu denli tasarrufun iptali davasına konu olacak düzeyde yapılan borç alışverişinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunun belirtildiğini oysa 15.04.2016 tarihli cevap dilekçesinin 5. Maddesinde de açıklanmış olduğu üzere, borçlu davalı İ. İ.’nın 2003 yılından beri İ. Y. F. Menkul Değerler A.Ş.’nin Kızılay şubesinde açtırdığı hesap ile çeşitli şirketlerce piyasaya arz edilen kağıtları alıp satarak yatırım yapmaya çalıştığı, ancak önceleri bu yatırımlardan kar eden borçlu davalının sonraki aşamada bu yatırımlardan zarar etmeye başladığı, bu zararı kurtarmak amacıyla bankalar dahil çeşitli kişi ve kuruluşlardan borç aldığı, zararını kara çevirmek istediği, ancak bu çabalarında da başarılı olamayınca giderek evinin de geçimini sağlayamaz olduğunu, diğer davalı O. Y.’a iyi yatırım yaptığı, piyasadan alıp sattığı kağıtların kar edeceğine inandırarak borç almaya devam ettiği, borçlu davalının arkadaşı olan diğer davalı O. Y. da, onu kıramayarak ona borç vermeye devam ettiği, bu arada borçlu davalı İ. İ.’nın başka kimselerden de borç alarak uğradığı zararı telafi etmek istediği, bu kişilere örnek olarak, Nizamettin İnsel, Mümin Özeken’in verilebileceği, bu kişilerde davalı İ. İ.’nın içinde bulunduğu mağduriyeti gidermek amacıyla ona borç para verdiklerini adı geçen şahısların mahkemede tanık olarak dinlenmesi isteminin mahkemece zımnen reddedildiğini, bu tanıkların dinlenmediğini, davalı İ. İ.’nın, bu kişilerin borcunun bir kısmını ödeyip bir kısmını da ödeyemediğini, bu kişilerin borçlu davalı hakkında her nedense icra takibi yapmadıklarını bu şahısların yanı sıra, davalı İ. İ.’nın borsa kağıdı alıp sattığı bir çok evrede adı geçenin zarardan dolayı çeşitli kişi ve kuruluşlar ile borç alış verişi yaptığını bilen S. S. ve İ. H. U.’un mahkemede tanık olarak dinlenilmesini talep ettiklerini; bu tanıkların da usule ve Yasa’ya aykırı olarak mahkemeye davet edilip beyanlarının alınmadığını, borçlu davalı İ. İ.’nın bu kişilerden borç almasının bir başka nedeninin ise, bankalara olan borcunu aksatmadan ödemek suretiyle onların gözündeki itibarını zedelememek olduğunu isimleri zikredilip mahkemece beyanlarına başvurulmayan  tanıkların bu durumu da yakinen bildiklerini, davalı İ.’in borsada kağıt oynayarak zarar ettikçe gerek bu zararları kapatmak, gerekse de, günlük yaşamını sürdürmek için sürekli borçlanma yoluna gittiğini, davacı İş Bankasının da bu durumu bile bile davalı İ.’e borç para verdiğini, bilirkişi raporunda da davalı İ.’in kredi alma gerekçesinin zaman zaman belli malların satın alması olayından kaynaklandığının da belirtildiği, davalı İ. İ.’nın, İş Bankasından ve diğer bankalardan ve kişilerden borç alırken borcunu kapatmak için borç aldığını, dolayısıyla davacı Bankaya da bunun dışında herhangi bir ihtiyaç beyan etmediğini, mahkemece işin bu yönü üzerinde de herhangi bir irdeleme yapılmadığını, Mahkemece davalı İ. İ. ile diğer davalı O. Y. arasında yapıldığı ileri sürülen muvazaalı ilişki bulunduğu yönündeki tespitlerin dosya kapsamıyla örtüşmediği gibi, varsayımsal birtakım gerekçelere dayandığını, mahkeme kararının gerekçesinde belirtildiğinin aksine; davalı İ. İ.’nın mevcudunu azaltmadığını, davalı İ. İ.’nın maaşının her ay kendisine ödendiğini, davacı bankanın sırası geldiğinde alacağına kavuşacağını, bir an için diğer davalı O. Y.’ın alacağından vazgeçtiği düşünülse ve davacı İ. Bankasının onun yerini alarak davalı İ. İ.’nın maaşına haciz koyduğu maaşının ¼ nün her ay banka borcuna tahsis edilmesi söz konusu olsa bile bu suretle davacı banka alacağının 15 yıl gibi bir zamanda ödenmesinin mümkün olacağını; davalı İ. İ.’nın aylık ücreti sıra ile borçlu olduğu kişi ve kuruluşlara kesilecek olduğundan ortada iptale konu bir tasarrufun olmadığını, dava konusu olay ile ilgili 2004 sayılı İİK. nun 280. Maddesinin uygulanma kabiliyeti bulunmadığından, açılan davanın esastan da reddi gerektiğini, Mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın hüküm kısmının vekalete ilişkin bölümünün de hatalı olduğunu, mahkeme davalıların yüklendikleri edimi miktarlandırmadığı halde, harca esas değer üzerinden vekalet ücretine hükmettiğini, Mahkemenin bu kararının yerinde olmadığı gibi, tasarrufun iptali davasının maktu vekalet ücretine tabi olduğu halde nisbi vekalet ücretine karar verilmesinin de isabetsiz olduğunu belirterek istinaf isteminin kabulü ile hakkaniyet uygun olmayan hukuka aykırı mahkeme kararının ortadan kaldırılması ve işin esasına girilerek açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE

Dava, İİK’nun 277 ve devamı maddeleri gereğince açılmış tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyi niyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.

Bu tür davaların dinlenebilmesi için, davacının alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin (İİK.nun 277 md) bulunması ve davanın beş yıllık hak düşürücü süre içinde açılmış olması gerekir. Bu ön koşulların bulunması halinde ise İİK.nun 278, 279 ve 280. maddelerinde yazılı iptal şartlarının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır. Özellikle İİK.nun 278. maddesinde akdin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı bir fiyat kabul ettiği ve yasanın bağışlama hükmünde olarak iptale tâbi tuttuğu tasarrufların iptali gerektiğinden mahkemece ivazlar arasında fark bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Aynı maddede sayılan akrabalık derecesi vs. araştırılmalıdır. Keza İİK.nun 280.maddesinde mal varlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun alacaklılarına zarar vermek kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumu ve zarar verme kastının işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde tasarrufun iptal edileceği hususu düzenlendiğinden yapılan işlemde mal kaçırma kastı irdelenmelidir. Öte yandan İİK.nun 279.maddesinde de iptal nedenleri sayılmış olup bu maddede yazılan iptal nedenlerinin gerçekleşip gerçekleşmediği de takdir olunmalıdır.

Somut olayda, dava koşulları yönünden dosya incelendiğinde, davacının alacağının 2017/… ve 2015/… sayılı takip dosyaları yönünden 27.02.2013 tarihli kredi kartı sözleşmesi, 2015/… sayılı takip dosyası yönünden ise görünüş itibarıyla 27.12.2013 tarihli kredi sözleşmesi ile doğduğu, (davalı borçlunun davacı banka ile 02.01.2006 – 27.12.2013 tarihleri arasında on adet kredi sözleşmesi imzaladığı, her kredi sözleşmesindeki borcunu bir sonra çektiği kredi sözleşmesi ile ödediği) borçlu hakkındaki takiplerin kesinleştiği, alacağın gerçek olduğu, dosya kapsamı, borçlunun mal beyanı dilekçesi gözönüne alındığında 10.08.2015 tarihli haciz tutanağının İİK’nun 105. maddesi kapsamında geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu, iptali istenen 05.05.2013 tanzim 05.04.2014 vadeli 30.000,00 TL; 05.05.2013 tanzim 05.10.2014 vadeli 20.000,00 TL; 15.12.2013 tanzim 01.06.2014 vadeli 17.500,00 TL’lik senetlerin 27.02.2013 tarihli borçtan sonra (kredi kartı ve ek hesap sözleşmesi ) anılan senetlerle 17.05.2010 tanzim 15.06.2012 vadeli 12.500,00 TL ve 15.12.2013 vadeli 13.000,00 TL; 01.06.2011 tanzim 01.06.2013 vadeli 27.500,00 TL’lik senetlerin de borçlunun 02.01.2006 tarihinde davacı bankadan kullandığı kredi borcunu 30.05.2006 tarihinde kulllandığı kredi ile, 30.05.2006 tarihinde kullandığı krediyi 15.06.2007 tarihinde kullandığı kredi ile 05.08.2013 de kullandığı kredi borcunu 27.12.2013 tarihinde kullandığı kredi ile kapattığı yani borçlunun davacı bankadan kullandığı krediyi bir sonra çektiği kredi ile kapatmış olması nedeniyle tasarrufa konu senetlerin tamamının takip konusu kredi borçlarından sonra düzenlendiği; keza davalı 3.kişi tarafından yapılan icra takibinin davacı alacağından sonra yapıldığı, bononun her zaman düzenlenmesi mümkün (eski tanzim ve vade tarihli olarak) belgelerden olduğu, davanın da süresinde açıldığı anlaşıldığından dava ön koşuları gerçekleşmiştir.

Davalılar dava konusu altı adet toplam 120.500,00 TL’lik bononun geçerli bir alacak borç (ödünç para verme) ilişkisi nedeniyle verildiğini, anılan senetlerin ve bu senetlere dayalı yapılan icra takibinin muvazaalı olmadığını savunmuşlar ise de dava konusu 120.500,00 TL’nin davalı O. Y. tarafından borçlu İ.’e ödendiğine ilişkin yazılı bir belge (banka havalesi, banka hesap hareketleri gibi) sunulmadığı gibi serbest avukatlık yapan davalı O. Y.’ın öğretmenlik yapan ve başka bir geliri bulunmayan davalı İ.’ e üçbuçuk yıl boyunca, aldığı borcu ödemeden altı kez toplamda 120.500,00 TL ‘lik borç vermesi, senetlerin vade tarihlerinin altı ayla (15.12.2013 tanzim 01.06.2014 vadeli 17.500,00 TL) ikiyıl yedi ay (17.05.2010 tanzim 15.12.2012 vadeli 13.000,00 TL’lik senet) gibi uzun sayılabilecek bir süreyle verilmesi, 17.05.2010 tanzim 15.06.2012 vadeli senet için ikibuçuk yıl sonra 11.12.2014 tarihinde (takip zamanaşımı dolmasa da avukatlık yapan birisinin kendi alacağı için iki buçuk yıl beklemesinin doğal olmadığı) icra takibine geçilmesi hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi, davalıların arkadaş olmaları nedeniyle davalı 3.kişinin İİK’nun 280/1 maddesi  kapsamında borçlunun durumunu ve amacını bilebilecek kişilerden olduğu, dolayısıyla dava konusu tasarrufun İİK’nun 280/1 maddesi kapsamında iptale tabi olduğu, dava konusu tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren davacının alacak ve fer’ileriyle iptale tabi bulunması bu nedenle muvaazalı senetlere ve bu senetlere dayalı olarak yapılan takip sonucu davalı 3. kişi tarafından tahsil edilen miktarın (maaş haczi ve harici ödemenin) iadeye tabi bulunması, mahkemece kurulan hükümde dava konusu tasarruf iptal edildiğinden (yapıldığı tarihten itibaren) gerek davadan önceki davalı 3. kişiye yapılan ödemeler gerekse ihtiyati haciz kararı nedeniyle icra dosyasında depo edilen meblağın davacıya iadesine karar verilmiş olması, iptal kararından sonra davalı 3. kişiye ödeme yapılmasının söz konusu olmaması, vekalet ücretinin iptale tabi tasarruftan daha az olan davacının alacak miktarı üzerinden hesaplanmış olmasına, aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunan davalıların vekalet ücreti ve yargılama giderlerinden birlikte sorumlu olmalarına, dosya içeriğine kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekili ile davalılar İ. İ. ve O. Y. vekillerinin istinaf başvurunun esastan reddi gerekmiştir.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;

1-Davacı vekili ile davalılar İ. İ. ve O. Y. vekillerinin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK.nun 353/1-b-1 bendi uyarınca ESASTAN REDDİNE,

2-Karar tarihi itibariyle Harçlar Yasası uyarınca alınması gereken 4.828,78 TL istinaf karar ilam harcından peşin alınan 1.207,00 TL’nin mahsubu ile eksik 3.621,78 TL harcın davalılar İ. İ. ve O. Y.’dan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına,

3-İstinaf kanun yoluna müracaat eden davacı ile davalılar İ. İ. ve O. Y. tarafından yapılan istinaf masraflarının kendileri üzerinde bırakılmasına,

4-Gider avansından artan kısım varsa karar kesinleştiğinde yatırdıkları oranda yatıran davacı ve davalılara iadesine,

Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde 6100 sayılı HMK’nun 353/1-b-2 ve  361/1 maddesi gereğince kararın taraf vekillerine tebliğinden itibaren iki hafta içerisinde temyiz yolu açık olmak üzere 09.02.2018 tarihinde  oybirliği ile tarihinde karar verildi.

Ankara BAM 26. HD. 09.02.2018 T. E:2017/532, K:190

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu