Haciz&MuhafazaHGK

Borçlu vekili tarafından 9 adet araç yönünden haczedilmezlik şikâyetine başvurulduğu, ancak her bir aracın ayrı ayrı haczedilmezlik şikâyetine de konu edilebileceği

Bozma kararına karşı hangi gerekçeyle direnildiğine, kararının hangi nedenle doğru bulunmadığına ilişkin herhangi bir gerekçeye yer verilmezken, ispat külfeti kendisine ait olan borçlu tarafa, mahcuzların hazır edilmeleri hakkında gerekli meşruhatı havi herhangi bir ihtar tebliğ edilmeksizin diğer 5 araç yönünden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmadığına ilişkin bozma sebebi yönünden direnme gerekçesi oluşturulduğu uyuşmazlıkta; borçlu vekili tarafından 9 adet araç yönünden haczedilmezlik şikâyetine başvurulduğu, ancak her bir aracın ayrı ayrı haczedilmezlik şikâyetine de konu edilebileceği de gözetildiğinde, bu hâliyle anılan direnme kararının Anayasa’nın ve Kanun’un aradığı anlamda gerekçe içerdiğinden söz edilemeyeceği-

1. Taraflar arasındaki “şikâyet” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Isparta İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen şikâyetin reddine ilişkin karar, borçlu vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Borçlu İstemi:

4. Borçlu vekili şikâyet dilekçesinde; müvekkili Belediye Başkanlığı aleyhine yapılan takipte alacaklı vekilinin talebi ile 32 HC 491, 32 HZ 334, 32 HZ 335, 32 FZ 840, 32 FR 433, 32 AK 442, 32 AK 863, 32 DY 057, 32 HK 472 plakalı araçlara haciz konulduğunu, haczedilen malların toplam bedellerinin dosya borcu miktarının çok üzerinde olduğunu, borç miktarını karşılayacak olan 32 HC 491 plakalı araç üzerindeki haciz kalarak diğer araçlar üzerindeki hacizlerin kaldırılması gerektiğini, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesinde “Belediyenin proje karşılığı borçlanma yoluyla elde ettiği gelirleri, şartlı bağışlar ve kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim ve harç gelirleri haczedilemez.” hükmünün bulunduğunu, bu nedenle tüm araçlar üzerindeki hacizlerin kaldırılması gerektiğini ileri sürerek hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı Cevabı:

5. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde; 7-8 yaşında ve ağır yük taşıyan araçların yıpranmış, eskimiş, değerden düşmüş olduğunu, kimisinin hurda hâle gelmiş, çalışmayan araçlar olabileceğini, araçların rayiç değerlerini araştırdıklarını, aşırı yıpranma olmamışsa 40.000-50.000TL, aşırı yıpranmış olması hâlinde ise 15.000TL civarında olabileceğini öğrendiklerini, borçlu belediyenin kendi adına kayıtlı olan araçların bir kısmını kurdukları Ertokuş Şirketine devrettiklerini, haczedilen araçların bir kısmının Göltaş Çimento Fabrikasına kiraya verildiğini, diğerlerinin de hazır beton ve kum çakıl işletmesinde çalıştırıldığından ticaret (amaçlı kullanıldığını) yapıldığını, bu nedenle borçlunun kamu hizmetinde çalıştığı (fiilen kullanıldığı) iddiasının gerçek dışı olduğunu, bu araçların beton mikseri olduğunu ve sadece hazır beton taşınabilen araçlar olduğunu, bu nedenle de kamu hizmeti (fiilen kullanıldığı) iddiasının yersiz olduğunu belirterek şikâyetin reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. Isparta İcra (Hukuk) Mahkemesinin 20.06.2013 tarihli ve 2012/462 E., 2013/311 K. sayılı kararı ile; şikâyete konu mahcuzların fiilen kamu hizmetinde kullanılıp kullanılmadığının ve değerinin tespitine yönelik yapılan keşif sonucu alınan 19.03.2013 havale tarihli bilirkişi raporunun denetlemeye elverişli, yeterli ve geçerli kabul edildiği, anılan raporda ve keşif sırasında tespit edildiği üzere 32 HC 491, 32 HZ 334, 32 HZ 335, 32 FZ 840, 32 AK 863 plakalı araçlar hazır bulundurulmadığından bilirkişi incelemesi yapılamadığı, 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 15/son maddesinde “Belediye vergi ve resimleri ile kamuya tahsis edilmiş ve akar olmayan taşınır ve taşınmaz malları haczolunamaz” hükmüne yer verildiği, bu maddeye göre haczedilmezlik şikâyetinin kabul edilebilmesi için mahcuzların kamu hizmetinde fiilen kullanılması gerekli olup, kamuya tahsis kararı alınmasının sonuca etkili olmadığı, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 85. maddesinde; “…Haczi koyan memur borçlu ile alacaklının menfaatlerini mümkün olduğu kadar telif etmekle mükelleftir…” hükmünün yer aldığı, somut olayda öncelikle haciz konulan araçlara yönelik haczedilmezlik şikâyeti değerlendirildiğinde; yapılan bilirkişi incelemesinde şikâyete konu araçların 4 adeti üzerinde inceleme yapılabildiği, bu araçların da kamyon-transmikser, kamyon-beton pompalı olarak tabir edilen iş makineleri olduğu, genel görünümleri itibariyle kendi sınıfları için belirlenmiş ekonomik ömürlerinin büyük bölümünü doldurmuş durumda bulundukları, bu nitelikleri dikkate alındığında fiilen kamu hizmetinde kullanılmadıkları, hazır edilmedikleri için bilirkişi incelemesi yapılamayan diğer 5 aracın ise niteliklerinin ve değerlerinin belirlenemediği dikkate alınarak şikâyete konu mahcuzların hacizlerinde herhangi bir sakınca bulunmadığı, aşkın haciz şikâyeti değerlendirildiğinde; alacaklının borcunu tahsil edebilmesi için yapmış olduğu hacizlerde herhangi bir aşkınlık bulunmadığı gerekçesi ile haczedilmezlik ve taşkın haciz şikâyetlerinin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 25.09.2014 tarihli ve 2014/19586 E., 2014/22425 K. sayılı kararı ile; “…1-Aşkın haciz şikayeti hakkında verilen karara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

İcra mahkemesi kararlarından hangilerinin temyiz olunabileceği özel hükümlerle ve genel olarak da İİK’nın 363. maddesinde birer birer açıklanıp gösterilmiştir. Bunların dışında kalan mahkeme kararları kesindir. Yargıtay’ca incelenmesi istenen karar bu maddelerle tespit edilen kararlar arasına girmeyip kesin nitelikte bulunduğundan temyiz dilekçesinin (REDDİNE),

2-Haczedilemezlik şikâyeti hakkında verilen karara ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Borçlu Belediye vekili, mahcuz 9 adet taşıtın kamu hizmetinde kullandığını ve bu nedenle de haczedilemeyeceğini beyanla icra mahkemesine başvurmuş; alacaklı taraf ise 32 HC 491 Plakalı aracın hurda olduğunu, hacizli araçların bir kısmının Göltaş Çimento Fabrikasında kiraya verildiği, diğerlerinin de hazır beton kum ve çakıl işletmesinde çalıştırılarak ticaret yapıldığını, kamu hizmetlerinde kullanılmadığını öne sürerek istemin reddine karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece yalnızca 4 adet araç üzerinde keşif icrası ile bilirkişi raporu alınmış, bu araçların kendi sınıfları için belirlenmiş ekonomik ömürlerinin büyük bölümünü doldurmuş oldukları; diğer 5 aracın ise hazır edilmedikleri için bilirkişi incelemesi ve nitelik ve değerlerinin belirlenemediği gerekçe gösterilerek şikâyetin reddine karar verilmiştir.

5393 Sayılı Belediye Kanunu’nun 15. maddesinde; “Belediyenin proje karşılığı borçlanma yoluyla elde ettiği gelirleri, şartlı bağışlar ve kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim ve harç gelirleri haczedilemez.” düzenlemesine yer verilmiştir. Bu maddeye göre haczedilmezlik şikâyetinin kabul edilebilmesi için mahcuzların fiilen kamu hizmetinde kullanılması zorunludur. Belediyece kamuya tahsis kararı alınmasının ise sonuca etkisi olmayıp, hacze engel değildir.

O hâlde, mahkemece; borçlunun iddiaları ve alacaklı tarafın beyanları nazara alınarak mahcuz araçların fiilen kamu hizmetinde kullanılıp kullanılmadıkları, hurda olup olmadıkları, kiraya verilip verilmedikleri, kiraya veriliyor ise ne kadar süre ile ve hangi şartlarda kiraya verildikleri, hangi araçların fiilen kamu hizmetinde kullanıldığı, hususlarında araştırma yapılmaması doğru olmadığı gibi, ispat külfeti kendisine ait olan borçlu tarafa, mahcuzların hazır edilmeleri hakkında gerekli meşruhatı havi herhangi bir ihtar tebliğ edilmeksizin diğer 5 araç yönünden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmadan yazılı şekilde eksik inceleme ile sonuca gidilmesi ve şikayetin reddine karar verilmesi de doğru görülmemiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Isparta İcra (Hukuk) Mahkemesinin 22.01.2015 tarihli ve 2014/584 E., 2015/37 K. sayılı kararı ile; dosyanın tüm aşamalarında, duruşmalarda ve keşif sırasında borçlu Belediye Başkanlığı vekilinin hazır bulunduğu, keşif mahallinde diğer araçları hazır etmediklerini bildirdiği, bu araçlar açısından yeniden keşif talebinin bulunmadığı, temyiz aşamasında bile bu araçları hazır edeceği yönünde herhangi bir yazılı beyanının bulunmadığının açıkça görülmesi karşısında yeniden borçlu tarafa hazır edilmeyen araçları hazır etmesi için tebligat çıkarılmasının yargılamanın seri ve çabukluğu, icra iflas yargılamasının niteliği dikkate alınarak herhangi bir pratik faydasının bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde borçlu vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; haczedilmezlik şikâyetinde;

1- Borçlunun iddiaları ve alacaklı tarafın beyanları nazara alınarak mahcuz araçların fiilen kamu hizmetinde kullanılıp kullanılmadıkları, hurda olup olmadıkları, kiraya verilip verilmedikleri, kiraya veriliyor ise ne kadar süre ile ve hangi şartlarda kiraya verildikleri, hangi araçların fiilen kamu hizmetinde kullanıldığı hususlarında araştırma yapılmasının gerekip gerekmediği,

2- Mahcuzların hazır edilmeleri hakkında ispat külfeti altında olan borçluya meşruhatlı ihtar tebliğ edilmeksizin şikâyet konusu beş araç yönünden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmadan şikâyetin reddine karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

12. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, Özel Daire bozma kararının şikâyet konusu keşif ve bilirkişi incelemesi yapılan 4 adet araç yönünden mahkemece borçlunun iddiaları ve alacaklı tarafın beyanları nazara alınarak mahcuz araçların fiilen kamu hizmetinde kullanılıp kullanılmadıkları, hurda olup olmadıkları, kiraya verilip verilmedikleri, kiraya veriliyor ise ne kadar süre ile ve hangi şartlarda kiraya verildikleri, hangi araçların fiilen kamu hizmetinde kullanıldığı hususlarında araştırma yapılmamasının doğru olmadığına ilişkin bozma sebebi yönünden temyize konu direnme kararının Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141 ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 297. maddeleri kapsamında direnme gerekçesi ihtiva edip etmediği, Özel Daire bozma kararını karşılayan direnme gerekçesi oluşturulup oluşturulmadığı hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE

13. Ön sorunun çözümünde mahkeme kararlarının niteliği ile hangi hususları kapsayacağına ilişkin yasal düzenlemenin değerlendirilmesi zorunludur.

14. Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren HMK’nın 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır.

15. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün kapsamı” başlıklı 297. maddesinde:

“(1) Hüküm “Türk Milleti Adına” verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:

a) Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini

b) Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini

c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri

ç) Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini

d) Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını

e) Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi

(2) Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.

16. Buna göre, bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.

17. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukukî esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukukî niteliğini (hukukî sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.

18. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru B./ A. R./ Y., Ejder: Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472).

19. Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi, anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.

20. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar, kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.

21. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

22. Nitekim 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.

23. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.

24. Öte yandan mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukukî ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.

25. Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai) temyizi mümkün olan son kararlardan olup, mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise bozma lehine olan taraf yararına usulî kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.

26. Bu nedenle bir davanın taraflarının o dava yönünden mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması zorunludur.

27. 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile HMK’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun, bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429. maddesinin 2. fıkrasında, “…Mahkeme, temyiz edenden 434. madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” hükmü öngörülmüştür.

28. Bu açık hüküm karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş, açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Bunun yanında mahkeme, HUMK’nın 429. maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymakla ödevlidir.

29. Zira direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.

30. Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.

31. Direnme kararları yapıları gereği Kanun’un hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K. 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. 28.11.2019 tarihli ve 2018/22-304 E., 2019/1251 K. sayılı kararları).

32. Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin, gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.

33. Ayrıca Yargıtayca bozulan mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukukî geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından, bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (Hukuk Genel Kurulunun 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 436 K.; 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).

34. Bu genel açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; mahkemenin temyize konu direnme kararının gerekçe bölümü HMK’nın 297. maddesinde yer verilen esaslara uygun olmayıp, kararda Özel Daire bozma kararının şikâyet konusu keşif ve bilirkişi incelemesi yapılan 4 adet araç yönünden mahkemece borçlunun iddiaları ve alacaklı tarafın beyanları nazara alınarak mahcuz araçların fiilen kamu hizmetinde kullanılıp kullanılmadıkları, hurda olup olmadıkları, kiraya verilip verilmedikleri, kiraya veriliyor ise ne kadar süre ile ve hangi şartlarda kiraya verildikleri, hangi araçların fiilen kamu hizmetinde kullanıldığı hususlarında araştırma yapılmamasının doğru olmadığına ilişkin bozma sebebi yönünden bozma kararına karşı hangi gerekçeyle direnildiğine, kararının hangi nedenle doğru bulunmadığına ilişkin herhangi bir gerekçeye yer verilmezken, ispat külfeti kendisine ait olan borçlu tarafa, mahcuzların hazır edilmeleri hakkında gerekli meşruhatı havi herhangi bir ihtar tebliğ edilmeksizin diğer 5 araç yönünden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmadığına ilişkin bozma sebebi yönünden direnme gerekçesi oluşturulduğu görülmektedir.

35. Borçlu vekili tarafından 9 adet araç yönünden haczedilmezlik şikâyetine başvurulduğu, ancak her bir aracın ayrı ayrı haczedilmezlik şikâyetine de konu edilebileceği de gözetildiğinde bu hâliyle anılan direnme kararının Anayasa’nın ve Kanun’un aradığı anlamda gerekçe içerdiğinden söz edilemez. Çünkü Yargıtayca bozulan karar (kararın hem hüküm fıkrası hem de gerekçesi) ortadan kalkacağından, hukukî geçerliliğini yitirir. Özel Dairece bozma kararına konu edilen 4 adet araç yönünden önceki kararın aslında hukuka uygun bulunduğuna dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin bir gerekçeli karar bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda gerekçe içeren bir direnme kararının olmadığı da her türlü duraksamadan uzaktır.

36. O hâlde, Mahkemece yapılacak iş Anayasa’nın 141. maddesinin 3. fıkrası ile HMK’nın 297. maddesi gözetilerek ve özellikle bozma kararında yer verilen bozma gerekçelerine karşı, direnmenin gerekçesini de (gerekirse yeni bir hüküm oluşturmayacak şekilde yasal sınırlarda genişleterek) açıkça kaleme alarak kararda göstermek olmalıdır.

37. Şu hâle göre; açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte direnme kararı verilmek üzere, sair yönler incelenmeksizin karar usulen bozulmalıdır.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerle usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre borçlu vekilinin sair temyiz nedenlerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 14.12.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

HGK. 14.12.2021 T. E: 2018/12-5 , K: 1671a

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu