HGKİcranın Tatili ve Talik Halleri

İcra takibinden önce mahkemeden alınmış mirasın reddi kararının, süreye tabi bir “borca itiraz” niteliğinde mi, yoksa kamu düzeninden olması nedeniyle “süresiz” olarak başvurulabilecek bir şikâyet sebebi mi olduğu?

İcra takibinden önce mahkemeden alınmış mirasın reddi kararının, süreye tabi bir “borca itiraz” niteliğinde mi, yoksa kamu düzeninden olması nedeniyle “süresiz” olarak başvurulabilecek bir şikâyet sebebi mi olduğu?

Taraflar arasındaki “memur işlemini şikâyet” isteminden dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla İstanbul 11. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen 09.04.2015 tarihli ve 2015/179 E., 2015/334 K. sayılı kararın bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 10.03.2020 tarihli ve 2017/12-748 E., 2020/282 K. sayılı kararın, karar düzeltme yoluyla incelenmesi borçlu vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Hukuk Genel Kurulu bozma kararında yer alan açıklamalara göre 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirine uygun olmayan karar düzeltme isteminin İcra ve İflas Kanunu (İİK)’nun 366 ve HUMK’nın 442. maddeleri uyarınca REDDİNE,

Aynı Kanunun 442/3. ve 4421 sayılı Kanunun 4/b-1 maddeleri gereğince takdiren 490,00TL para cezasının karar düzeltme isteyenden alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, Harçlar Kanunu uyarınca eksik kalan 10,30TL harcın karar düzeltme talep edenden alınmasına, 06.04.2021 tarihinde oy çokluğu ile ikinci görüşmede kesin olarak karar verildi.

N.ten ABACI UTKU’nun KARŞI OYU:

Şikâyet, icra (ve iflas) dairelerinin, kanuna aykırı olan veya hadiseye uygun bulunmayan işlemlerinin iptali veya düzeltilmesi veya yerine getirilmeyen veya sürüncemede bırakılan bir hakkın yerine getirilmesi için başvurulan kendine özgü bir kanun yoludur. İşlemden maksat, icra dairesinin somut bir sorun karşısındaki davranış biçimidir. Şikâyet sebepleri İİK 16. maddesinde dört grup altında toplanmıştır. 2. fıkrada yer verilen bir hakkın yerine getirilmemesi veya sebepsiz sürüncemede bırakılması hâli ile kamu düzenine aykırı işlemlerde süreye tabi olunmaksızın icra mahkemesine şikâyet yoluna gidilebileceği kabul olunmuştur. Borçlunun, üçüncü kişilerin ve kamunun (ammenin) menfaatini korumak için konulmuş amir hükümlere aykırı olarak yapılmış olan işlemler kamu düzenine aykırıdır. Kamu düzenine aykırı olan bu işlemlere karşı her zaman (icra takibi bitinceye kadar) şikâyet yoluna gidilebilir. Bu kapsamda ilâma aykırı takip ve infaz işlemlerine yönelik İcra Müdürü işlemleri süresiz şikâyet olarak İcra Mahkemesinde incelenip karara bağlanır (HGK 21.06.2000 tarih 2000/12-1002 K.).

Gerçek kişilerin kişiliği ve bununla hak ehliyeti, ölüm ile son bulduğundan ölmüş bir kişinin taraf ehliyeti yoktur. Taraf ehliyeti olmayanlara karşı başlamış ve devam eden takip işlemleri geçersizdir. Bu işlemlerin geçersizliği her zaman şikâyet yolu ile ileri sürülebilir. İcra Müdürü ve İcra Mahkemesi bu işlemlerin geçersizliğini kendiliğinden (resen) gözetmek zorundadır (Prof. Dr. B. Kuru el kitabı, sayfa 163). Taraf ehliyetinin yokluğu ile ilgili şikâyet süresizdir (Sayfa 109). İcra Müdürünün mirasın reddi kararını görmeden önce takip hukuku kurallarına göre yaptığı işlemleri, kendiliğinden kaldırma yetkisi bulunmamakta ise de bu işlemlerin iptali şikâyet yolu ile İcra Mahkemesinden istenebilir. İcra Mahkemesi takipten önce alınan mirasın reddi kararının taşıdığı hüküm ve bu hükümlerin sonuçlarını (TMK 611.) şikâyetin konusu olması nedeniyle değerlendirebilecektir.

Mirasın reddi kararına dayanan takibin iptali talebinin borçlu sıfatına itiraz olarak nitelendirilip borca itiraz müessesesi kapsamında değerlendirilmesi başvurunun borca itiraz süreleri ile sınırlandırılması takip hukukunun bütünlüğü ile uyum sağlamaz. İcra hukuku ilâmlı icrayı da bünyesinde bulundurmaktadır. İlâmlı icrada itiraz “İtfa”, “imhal”, “zamanaşımı” ile sınırlı olup, yasada bir başka nedenle ilâmlı takibe itiraz edilebileceğine ilişkin düzenleme bulunmamaktadır. Murisin ilâma bağlanmış bir borcu için takip yapıldığında daha önce mirasın reddi kararı almış kişi, kendisine karşı yapılan takip işlemlerinin iptalini ancak şikâyet yolu ile ileri sürebilir.

Yine mirasın reddi ilâmı ile hakkındaki takip işlemlerinin iptalini isteyen şahsın başvurusunun borca itiraz olarak nitelendirilebileceği ve süreyle sınırlandırılacağına dair açık bir hüküm bulunmamasına rağmen yorum yolu ile ve hakkın özünü etkileyecek şekilde (mirasın reddi kararı ile şahsi mallarının elinden çıkmasını engelleme, mülkiyet hakkı) içtihat oluşturulamaz.

Kaldı ki İİK 170/a maddesinde yer verilen “Borçlu, alacaklının bu fasıl hükümlerine göre takip hakkı olmadığını 168. maddenin 3. bendine göre şikâyet yolu ile ileri sürebilir” düzenlemesi, sıfata yönelik iddianın dahi, şikâyet yolu ile ileri sürülmesinin kanunun sistematiğine uygun olacağını göstermektedir.

Ayrıca İİK 53/1, 68/4 maddeleri devam eden takipte mirasçıların mirasın reddi davası açabilmeleri için takibin durması, İcra Mahkemesinde bekletici mesele yapılabilmesi imkânı tanıyarak mirası reddetmek isteyen mirasçıyı korumaya aldığı hâlde, icra takibinin mirasın reddi kararından sonra açılması hâlinde itiraz süresi gibi bir süre sınırı getirmek kanunun bu amacına da uygun düşmemektedir. Bu nedenlerle mahkemenin başvuruyu şikâyet olarak değerlendirmesi ve borca itiraz olarak niteleme yapan özel daire bozma kararına uymama yönündeki görüşleri yerindedir.

Ancak somut olayda muris 17.01.2010 tarihinde vefat etmiş, takip 15.01.2011 – 15.06.2011 tarihleri arasında gerçekleşen kira borcu için mirasçılar aleyhine yapılmış ve kesinleşmiştir. Mirasın reddi kararının şikâyetçiler aleyhinde kesinleşen takibe etkisi bulunmayacağından haczin kaldırılmasına ilişkin memur işleminin iptali gerekeceği gerekçesi ile direnme hükmünün bozulması ve karar düzeltme talebinin bu değişik gerekçe ile reddi düşüncesinde olduğumuzdan sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.

Y. ATA, G.fem SAYGILI, H. TUZTAŞ VE F. AKYÜZ’ün KARŞI OYU:

Alacaklının 20/09/2013 tarihli memur işleminin iptali yolundaki isteminin icra mahkemesince reddi üzerine dosyayı temyizen inceleyen 12. Hukuk Dairesince bu karar önce onanmış; ancak alacaklı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine yapılan inceleme sonucunda kararın bozulmasına karar verilmiştir.

Kararda özetle; “mirasın reddine ilişkin mahkeme kararının icra takibinden ve ödeme emrinin tebliğinden önce alınıp kesinleştiği anlaşılmıştır. Bu durumda takibin şekline göre mirasın reddi nedeniyle icra takibi yapılamayacağı hususu borca itiraz niteliğinde olup bunun İİK’nın 62/1 maddesi gereğince ödeme emrinin tebliğinden itibaren yasal 7 günlük sürede icra dairesine yapılması zorunludur. Borçlularca bu süreye uyulmamış, takip kesinleşmiştir. Takibin kesinleşmesinden sonra mirasın reddi kararı icra müdürlüğüne sunularak hacizlerin kaldırılması istenemez.” hükmüne yer verilmiştir.

Mahkeme; uyuşmazlığın çözümünde İİK ile birlikte TTK, TBK hükümlerinin de değerlendirilmesi gerektiği; pek çok şikâyetin, özünde borcun bulunmadığı yolundaki itiraz iradesini barındırdığı, takipten önce verilmiş olsa da mirasın reddi yolunda kesinleşmiş bir yargı kararının bulunduğu, bunun borca itiraz değil, şikâyet olarak değerlendirilmesi gerektiği, açık bir yasal düzenleme yokken kesinleşmiş bir yargı kararını kısıtlayıcı yoruma gidilemeyeceği gerekçeleri ile ilk kararında direnmektedir.

Uyuşmazlık; icra takibinden önce mahkemeden alınmış mirasın reddi kararının, süreye tabi bir borca itiraz niteliğinde mi, yoksa kamu düzeninden olması nedeniyle süresiz olarak başvurulabilecek bir şikâyet sebebi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.

12. Hukuk Dairesinin önümüzdeki uyuşmazlıkta karar düzeltme öncesinde vermiş olduğu kararda ve evvelce verilmiş pek çok kararında; hakkında icra takibi yapılan borçlunun mirası reddettiğini bildirerek hakkındaki takibin iptalini icra mahkemesinden isteyebileceği, mirasçının bu başvurusunun İİK’nın 16. maddesi kapsamında şikâyet olarak kabul edilmesi gerektiği, bu şikâyetin taraf ehliyeti ile ilişkili ve kamu düzeninden olması nedeniyle İİK’nın 16/2 maddesi gereğince süreye de tabi olmadığı belirtilmekte idi.

Daha sonra 12. Hukuk Dairesince bu görüşten dönülmüş; ve dosyamızda da görüldüğü üzere karar düzeltme istemi üzerine farklı yoruma gidilmiştir.

Bu görüşe göre;

İİK’nın 53. maddesinde “Terekenin borçlarından dolayı ölüm günü ile beraber üç gün içinde takip geri bırakılır. Mirasçı mirası kabul veya reddetmemişse bu hususta Kanunu Medenide muayyen müddetler geçinceye kadar takip geri kalır.” hükmü yer almaktadır. Madde gereğince icra takibinin mirasın reddi süresinde yapılması ya da murisin takibe başlandıktan sonra ölmüş olması gerekir. Somut olayda ise icra takibi mirası redden sonra başlatılmış olmakla İİK’nın 53. maddesinin uygulama yeri yoktur. Mirasçının iddiası mirasın reddi nedeniyle borçlu olmadığı yolundadır. İmzaya itiraz dışındaki bütün itirazlar borca itiraz niteliğindedir ve süreye tabidir.

Bu görüşe katılamıyoruz. Şöyle ki;

Miras hukukunu ilgilendirmesi nedeniyle uyuşmazlığın çözümünde İİK ile birlikte TMK’nın da gözetilmesi zorunludur. Konunun borca itiraz olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Miras hukukumuzda kanuni halefiyet ilkesi gereğince; miras, murisin ölüm anında, kendiliğinden her hangi bir kabul ve işleme gerek olmaksızın, bir bütün olarak mirasçılarına geçer. Mirasçılar murisin borçlarından kişisel mal varlıkları ile de sorumlu olurlar. Bu nedenledir ki; kanun koyucu iyi niyetli mirasçıları korumak amacıyla ve belli şartlar dahilinde TMK’nun 605 vd. maddeleri ile mirasın reddi kurumunu vaz etmiştir.

Çoğunluk görüşü kesinleşmiş bir yargı kararını İİK’nın 53 maddesinin farklı yorumu ile ortadan kaldırır niteliktedir.

İİK’nın 53. maddesi ile henüz mevcut olmayan bir mirasın reddi hususu dahi gözetilmekte, mirasçıya mirasın reddi yoluna gidip gitmemek konusunda düşünme imkanı sağlanmaktadır. Mirasın reddi kurumuna İİK tarafından bu derece önem verilmiş iken ve aksi yönde açık bir hüküm de bulunmazken icra takibinden önce alınmış ve kesinleşmiş mirasın reddi kararının süreye tabi tutulması doğru olmaz.

En önemlisi; TMK’nın 611. maddesine göre “Yasal mirasçılardan biri mirası reddederse onun payı, miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi, hak sahiplerine geçer.” Yani yasal mirasçılardan birisi mirası reddettiğinde kendisi miras bırakandan önce ölmüş gibi sayılır; mirasın reddinin hükmü murisin ölüm tarihine kadar geriye gider.

Bu hüküm karşısında; murisin ölümünden sonra yapılan bir takipte mirası reddeden mirasçıya karşı başlatılan takip taraf ehliyeti nedeniyle malüldür. Dolayısıyla mirasın reddi kararının bir icra takibinde ileri sürülmesi borca itiraz değil, taraf ehliyetine itirazdır. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinden evvelce verilmiş pek çok kararda da olduğu gibi yine İİK’nın 16/2 maddesi gereğince süresiz şikâyet yolunun açık olduğu kabul edilmelidir.

İİK’nın şekli kurallar içerdiği herkesce malumdur. Bunun amacı ise uyuşmazlıklara seri şekilde bir çözüm bulmaktır. Mirasın reddi hususunun icra takibinden önce ya da sonra alınmış olmasına göre ayrı değerlendirmelere tabi tutulması karışıklığa sebep olacaktır.

Uyuşmazlık; ilk başvuru merciinde çözümlenebilecek iken, süreyi kaçıran mirasçı arabulucuya başvurma, menfi tespit davası açma gibi kanun yollarına mecbur bırakılacak; uyuşmazlık uzatılıp mahkemelerin iş yükü de arttırılacaktır.

Kaldı ki; murisin alacaklılarının; diğer mirasçılara karşı takibe devam etme, hatta şartları dahilinde mirasın reddinin iptalini isteme hakları da bulunmaktadır.

Açıklanan nedenlerle mahkeme gerekçesi yerinde ise de somut olayda icra takibine konu olan borcun murisin ölüm tarihinden sonraki döneme ait olduğu değerlendirilmelidir.

HGK. 06.04.2021 T. E: 2020/12-718, K: 409

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu