14. Hukuk Dairesi2019 YılıHacizHaciz Kaldırma

Haczin, kesinleşmiş icra takibinin konusu olan bir alacağın ödenmesini teminen borçluya ait ve haczi kabil bulunan mallara bir bakıma takibi yapan icra müdürlüğünün el koyması işlemi olduğu- Haciz şerhinin terkini-

Haczin, kesinleşmiş icra takibinin konusu olan bir alacağın ödenmesini teminen borçluya ait ve haczi kabil bulunan mallara bir bakıma takibi yapan icra müdürlüğünün el koyması işlemi olduğu- Haciz şerhinin terkini- Haciz şerhinin usulsüz konulduğunun saptanması veya lehtarın talebi üzerine kaldırılması mümkün olduğu gibi Türk Medeni Kanununun 1010. maddesi uyarınca borcun ödenmesi, icra takibinin düşmesi ya da herhangi bir sebeple sona ermesi halinde de taşınmaz kaydının terkininin mümkün olduğu-

Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 21/12/2012 gününde verilen dilekçe ile haciz şerhinin terkini talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 29/01/2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı …, davalı … ve davacı vekilleri tarafından ayrı ayrı istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün evrak incelenerek gereği düşünüldü:

K A R A R

Yapılan yargılamaya, toplanan delillere ve dosya içeriğine göre, mahkeme kararı ve dayandığı gerekçeler usul ve yasaya uygun bulunduğundan yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harçlarının temyiz edenlere yükletilmesine, temlik alan davalı … harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 25/09/2019 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

KARŞI OY

Davacı vekili; … ilçesi, … mahallesi, … pafta, … ada, … parsel sayılı taşınmazla ilgili olarak müvekkili idare adına açılan kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davasında yapılan yargılama neticesinde, Gaziosmanpaşa 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/… E- 2011/… K sayılı kararı ile davanın müvekkili idare yönünden kabulüne, taşınmazın müvekkili idare adına tesciline karar verildiğini, taşınmazın üzerinden davalılar tarafından konulmuş bulunan haciz şerhlerinin mevcut olduğunu, bu haciz şerhlerinin karar tarihinden sonra işlendiğini, yapılan icra takiplerinden müvekkili kurumun sorumlu olmadığını, bu haciz şerhleri nedeniyle Gaziosmanpaşa 1.Asliye Hukuk Mahkemesi kararının yerine getirilemediğini, bu nedenle taşınmazın tapu kaydında bulunan haciz şerhlerinin kaldırılmasını, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekilleri, haczin tesis edildiği tarihte taşınmazın borçlu adına kayıtlı olduğunu ve iyiniyetli oldukları gerekçesiyle davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, davanın kabulüne, haciz şerhlerinin kaldırılmasına karar verilmiştir.

Hükmü, davalı … Bankası A.Ş. Ve …vekilleri temyiz etmiştir.

Haciz, kesinleşmiş icra takibinin konusu olan bir alacağın ödenmesini teminen borçluya ait ve haczi kabil bulunan mallara bir bakıma takibi yapan icra müdürlüğünün el koyması işlemidir.

İcra İflas Kanununun 91.maddesi hükmü gereğince gayrimenkulün haczi ile takip konusu borç ve eşya arasında ilişki kurulur ve tasarruf yetkisi Türk Medeni Kanununun 1010. maddesi anlamında kısıtlanmış olur. Bu tür kişisel haklar tapu kütüğüne şerh verilmekle hak sahibine eşya üzerinde dolaylı da olsa hâkimiyet kurma hakkı sağlamaz ise de tasarruf yetkisinin dar anlamda kısıtlanması sonucunu doğurduğundan taşınmaz üzerinde sonradan bu hakla bağdaşmayan hak kazanan kişilere karşı da ileri sürülebilir hale gelir.

Haciz şerhinin usulsüz konulduğunun saptanması veya lehtarın talebi üzerine kaldırılması mümkün olduğu gibi Türk Medeni Kanununun 1010. maddesi uyarınca borcun ödenmesi, icra takibinin düşmesi ya da herhangi bir sebeple sona ermesi halinde de taşınmaz kaydının terkini mümkündür.

Ayni hakların doğumu için tescil zorunludur. Yenilik doğurucu bir mahiyeti bulunan tescil yapılmadıkça ayni hak, tasarruf edilebilir nitelik taşımayacağı gibi aleniyet de kazanamaz.

TMK’nın 705/1 maddesi gereğince “Taşınmaz mülkiyetinin kazanılması, tescille olur.”

TMK’nın 705/2 maddesi gereğince de; miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.”

TMK’nın 1022/2 maddesinde tescilin etkisinin yevmiye defterine kayıt tarihinde başlayacağı açıklanmıştır. Bu şekilde mülkiyet hakkı tescil edilmesi halinde aleniyet kazanarak herkese karşı ileri sürülebilir bir duruma gelir.

“…Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Hukuku’nda, taşınmaz mülkiyetinin kazanılması için prensip olarak tescil şart kılınmıştır. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 705. maddesine göre, taşınmaz mülkiyetinin kazanılması tescil ile olur. Öte yandan, Türk Hukukunda tescil ilkesi mutlak değildir. Bazı hukuki sebeplerin varlığı halinde tescil yapılmadan önce de taşınmaz mülkiyeti devredilmiş ve kazanılmış olur. Ancak, tescil prensibinin istisnasından söz edebilmek için bu istisnanın mutlaka kanun tarafından öngörülmüş olması gerekir. Taşınmaz mülkiyetinin tescile dayanmayan kazanımı hallerinin neler olduğu, TMK’nın 705/2 maddesi ile aynı Kanunun 54, 105 ve 599 maddelerinde, kısmen de mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 151. maddesinde gösterilmiştir. TMK’nın 705/2. maddesi gereğince; “Miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma halleri ile kanunda öngörülen diğer hallerde, mülkiyet tescilden önce kazanılır. Ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır.”

Türk Medeni Kanununun 705/1 maddesi gereğince miras, mahkeme kararı, cebri icra, işgal, kamulaştırma hallerinde mülkiyet, tescilden önce kazanılır. Bu durumda taşınmaz, tescil ya da şerh edilmiş olan bütün yükleriyle birlikte yeni malike geçer. İyiniyetli olması şartıyla tescilsiz kazanımda bulunan kişiye karşı, kütükten anlaşılmayan bir hak ileri sürülemez, yani TMK m.1023 hükmü bu kişi hakkında da uygulanır. Mülkiyeti tescilsiz olarak kazanan kişi, tescilden önce de bir malikin sahip olduğu bütün hak ve yetkilerden yararlanır fakat bu hak ve yetkiler mülkiyet hakkı tapuya tescil edilmedikçe iyiniyetli üçüncü kişilere karşı ileri sürülemez, çünkü henüz açıklık kazanmış değillerdir. Bu sebepledir ki bu kişinin, tescilsiz kazanmış olduğu mülkiyet hakkını vakit geçirmeden hemen tescil ettirmesinde büyük yarar vardır. Sonradan yapılan tescilin sadece bildirici mahiyeti vardır (J. G. Akipek, Türk Eşya Hukuku, Aynî Haklar, İkinci Kitap, Mülkiyet, İkinci Bası, S. Matbaası, Ankara, 1973, s.121-122). Bununla birlikte, tescile dayanmayan kazanımlarda tescil yapılmadığı sürece tasarruf işlemleri yapılamaz, çünkü taşınmazı tescilsiz iktisap eden kişi, tapu kütüğünde malik olarak gözükmemektedir. Nitekim bu husus Türk Medeni Kanununun 705/2 maddesinde “ancak, bu hallerde malikin tasarruf işlemleri yapabilmesi, mülkiyetin tapu kütüğüne tescil edilmiş olmasına bağlıdır” şeklinde ifade edilmiştir. Anılan hükme göre davacının,tapuya tescil işlemi gerçekleşmediği halde mülkiyet hakkını kazandığı kuşkusuzdur. Ne var ki, taşınmaz haczin yapıldığı gün borçlular adlarına kayıtlı olduğundan icra memurunun haciz işleminde usulsüzlük bulunmamaktadır. Davacının dayanak yaptığı tescil ilamı tapuya kaydedilmediğinden, haciz işlemi yerindedir.(Hukuk Genel Kurulunun 07.04.2004 tarihli 2004/… Esas 2004/… Karar sayılı ilamı da bu yöndedir)

Somut olaya gelince, Gaziosmanpaşa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/… E. sayılı dosyasında; bu davanın da konusu olan … ada … parsel sayılı taşınmazın (dava dışı haciz borçlusunun da aralarında bulunduğu) tapu malikleri tarafından belediye aleyhine kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat davası açılmış, 16.02.2011 tarihinde ise davanın kabulüne ve davacıların paylarının iptali ile davalı … adına tapuya tesciline karar verilmiştir. Ne var ki tapuda belediye adına tescil yapılmamıştır. Ancak tapuya 03.07.2012 tarihinde tescile yönelik mahkeme kararı bulunduğuna ilişkin beyan şerhi konulmuştur. Bu durumda şerh tarihine kadar taşınmaz üzerine konulan haciz şerhlerinin lehtarları mülkiyet değişikliğini bilebilecek durumda olmadıklarından bu tarihe kadar konulmuş haciz şerhlerinin kaldırılması doğru değildir. Mahkemece davanın kısmen kabul kısmen reddi ile 03.07.2012 tarihine kadar konulan haciz şerhleri yönünden istemin reddine, bu tarihten sonra taşınmaza konulan haciz şerhleri yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle davanın tümden kabulünü doğru bulmadığımdan hükmün onanmasına yönelik çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

14. HD 25.09.2019 T. E: 2018/4625, K: 5808

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu