11. Hukuk Dairesi2022 YılıKefalet

Kefalet sözleşmesini imzaladığı sırada eşin rızaya dair imzası yoksa da, daha sonra davalı banka ile yapılan yeniden yapılandırma protokolünde sırasında, davacının eşinin “davalı banka ile yaptığı sözleşmeye muvavafakat ettiğini” beyan etmesi karşısında, artık sözleşmenin başlangıcındaki eş rızasına dair imza eksikliğinin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağı

Kefalet sözleşmesini imzaladığı sırada eşin rızaya dair imzası yoksa da, daha sonra davalı banka ile yapılan yeniden yapılandırma protokolünde sırasında, davacının eşinin “davalı banka ile yaptığı sözleşmeye muvavafakat ettiğini” beyan etmesi karşısında, artık sözleşmenin başlangıcındaki eş rızasına dair imza eksikliğinin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olacağı-

Taraflar arasında görülen davada Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 16.09.2019 tarih ve 2016/659 E- 2019/613 K. sayılı kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, istinaf isteminin esastan reddine dair Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nce verilen 31.12.2020 tarih ve 2019/2519 E- 2020/1803 K. sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Semih Yargıç tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçeler, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı, davalı banka ile dava dışı V. B. Gıda Unlu Mam. Ltd. Şti. arasında genel kredi sözleşmesi imzalandığını, davacının sözleşmeyi kefil olarak imzaladığını, sözleşmenin imzalandığı tarihte borçlu şirketin yetkilisi veya ortağı olmadığını, o sırada kendisinin Antalya SGK bölge müdürü olarak görev yaptığını, usulüne uygun olarak eşinin rızasının alınmadığını, kredi kefalet limiti ve imzanın yer aldığını sözleşme metninde rakamla ” 220.000,00 TL ” ibaresinin davacı tarafından yazılmadığını, kefalet limitinin arttırılmasına dair işlemleri ve anlaşmaları imzalamadığını, kefaletin geçersiz olduğunu ileri sürerek, genel kredi sözleşmesindeki kefaleti geçersizliği sebebi ile borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili, davacının kefaletinin geçerli olması için alınması gereken eş muvafakatinin alındığını, davalı kendi eli yazısıyla kefalet tarihi, kefalet limiti ve kefaletin niteliğine ilişkin ibareleri yazdığını ve ilgili banka personeli huzurunda imzaladığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

İlk derece mahkemesince, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacının kullanılan krediden sorumluluğuna esas kredi sözleşmesinin eki niteliğindeki 15.04.2014 tarihli eş rıza belgesindeki imzanın davacının eşinin eli ürünü olmadığı, kefalete ilişkin eş rızası bulunmadığından kefaletin geçersiz olduğu, daha sonra borcun yapılandırılması sebebi ile 05.05.2016 tarihinde alınan ve inkar edilmeyen eş rıza belgesindeki imzanın başlangıçtaki geçersizliği telafi etmesi, geçerli hale getirmesi de mümkün olmadığı, TBK’nın 584/1. maddesine göre eş rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şart olduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne, davacının genel kredi sözleşmesindeki kefaletten dolayı borçlu olmadığının tespitine, davacının kötüniyet tazminatı isteminin reddine karar verilmiştir.

Karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

Antalya Bölge Adliye Mahkemesince, tüm dosya kapsamına göre; ilk derece mahkemesince Adli Tıp Kurumu raporuna itibar ederek karar vermesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı, diğer taraftan, kredi borcunun yapılandırması üzerine davacının eşi R. E.’dan 05.05.2016 tarihinde yeni bir muvafakatname alındığı, bu belgedeki imzaya itiraz edilmediği, 05.05.2016 tarihli kredi yeniden yapılandırma protokolü yeni bir kredi sözleşmesi niteliğinde olmadığından TBK’nın 584/1. maddesi gereği 15.04.2014 tarihli kredi sözleşmesi ve davacının aynı tarihli kefaletine ilişkin bu eş rızasının sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmesi gerektiği, 15.04.2014 tarihli eş rızasındaki imzanın davacının eşi R. E.’a ait olmadığı böylece davacının kefaletinin geçerli olmadığı, bu nedenle davalının, 05.05.2016 tarihli belgenin kefaleti geçerli kıldığı iddiasının baştaki geçersizliği ortadan kaldırmadığı gerekçesiyle davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.

Dava, genel kredi sözleşmesinde kefil olan davalının, kefalet sözleşmesinde eşinin rızası bulunmaması nedeniyle kefaletin geçerli olmadığı iddaisına dayanan menfi tespit istemine ilişkindir.

Davacının kefalet sözleşmesini imzaladığı sırada eşi R. E.’un, kefalet sözleşmesine rıza gösterdiğine dair geçerli bir imzası yoksa da daha sonra davalı banka ile yapılan 05.05.2016 tarihli yeniden yapılandırma protokolü sırasında alınan 05.05.2016 tarihli belgede davacının eşinin davalı banka ile yaptığı sözleşmeye muvavafakat ettiğini beyan etmesi karşısında sözleşmenin başlagıcındaki eş rızasına dair imza eksikliğini ileri sürmesi TMK’nın 2. maddesi anlamında hakkın kötüye kullanılması olup, mahkemece bu gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçeyle yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile İlk Derece Mahkemesince verilen karara yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULARAK KALDIRILMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi uyarınca dava dosyasının İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 18/10/2022 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

11. HD. 18.10.2022 T. E: 2021/3663, K: 7076

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu