2022 YılıHGKKonkordato

Covid-19’un konkordatoya etkisi- Şirketin rayiç değer ve borçlarına göre borçlarını ödeyememe tehlikesi içerisinde olması-

Covid-19 pandemisinin yarattığı olumsuz etkinin konkordatonun tasdiki için bir neden olarak kabul edilemeyeceği- Komiser heyeti raporu ve kayyım raporu incelendiğinde “şirketin işlerine devam etmesi hâlinde borçlarının tamamını ödeyebilecekken, iflâsı hâlinde borçlarının %80’ini ödeyebileceğinin” öngörüldüğü ve talep eden şirketin maddi varlıklarının hemen paraya dönüştürülemeyeceği de dikkate alındığında, şirketin rayiç değer ve borçlarına göre borçlarını ödeyememe tehlikesi içerisinde olduğunun kabulü gerektiği- Satışlardan elde edilecek muhtemel gelirlerin, geçmişe dönük olarak tasdik şartlarının incelenmesinde dikkate alınamayacağı, alacaklıların çoğunluğu tarafından da kabul edilen konkordato projesinin tasdikine karar verilmesi gerektiği-“Konkordato talep eden şirketin borçlarını ödeyememe koşullarını taşımadığı, konkordato talep eden şirket yönünden tasdik şartlarının oluşmadığı” görüşünün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-

1. Konkordato isteminden dolayı yapılan yargılama sonunda, … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesince verilen konkordato tasdik talebinin reddine ilişkin karar konkordato talep eden vekili, alacaklı … vekili ve … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 6. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı konkordato talep eden vekili ve alacaklı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

İstem:

4. Konkordato talep eden vekili dilekçesinde; müvekkili şirketin faaliyet alanının sanayi ve iş makineleri ile bunlara ait yedek parça, teçhizat ve ekipmanlarının üretimini yapmak, otomotiv, sondaj, iç ve dış ticari faaliyet olduğunu, müvekkili şirketin son dönemde mali güçlük içerisine düştüğünü, iflâs etmesi yerine ticari hayatına devam etmesinin müvekkili gibi alacaklıların da yararına olduğunu, bu durumun konkordato taleplerinin kabulüne bağlı olduğunu ileri sürerek 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 305 ve devamı maddeleri gereğince teklif ettikleri konkordatonun tasdikine karar verilmesini talep etmiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

5. … Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.09.2020 tarihli ve 2018/704 E., 2020/288 K. sayılı kararı ile; konkordato komiserler kurulunun 29.07.2020 tarihli raporu ve önceki raporları da dikkate alındığında; talep eden şirketin iflâs etmesi durumunda, imtiyazsız alacaklıların herhangi bir tahsilat yapamayacakları gibi, imtiyazlı alacaklıların da alacaklarının tamamına kavuşamayacağı ihtimalinin güçlü olduğu, konkordato tasdik projesine göre “adi alacaklılara Aralık 2020 tarihinden başlamak üzere 36 ay vade ile 4’er aylık eşit taksitler hâlinde talep eden tarafından ödenmesine” ilişkin teklifin, İİK’nın 302/3. maddesinin gerektirdiği kaydedilmiş alacaklıların dörtte birini ve adi alacakların üçte ikisini aşan bir çoğunluk tarafından imza edildiği ve İİK’nın 305. maddesindeki konkordato tasdik şartlarının oluştuğu gerekçesiyle talep eden şirketin konkordato projesinin tasdik talebinin adi alacaklar yönünden kabulüne, şirketin rehinli alacaklıya yönelik teklifinin alacaklı tarafından kabul edilmediği, böylece şartların oluşmadığı anlaşıldığından talep eden şirketin rehinli alacaklıya yönelik konkordato projesinin tasdik talebinin reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

6. Alacaklı … vekili, … vekili ve … Bank A.Ş. vekili tarafından ilk derece mahkemesi kararına karşı süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

7. … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 06.10.2021 tarihli ve 2021/850 E., 2021/1405 K. sayılı kararı ile; alacaklı …. ve …. yönünden, konkordatonun tasdiki kararlarının ancak toplantıda olumsuz oy kullanan ve İİK’nın 304/1. maddesi uyarınca tasdik duruşmasına kadar itirazlarını bildiren alacaklılar tarafından istinaf edilebileceği, …. ile …. tarafından bu gereklilik yerine getirilmediğinden İİK’nın 308/a maddesi uyarınca kararı istinaf hakları bulunmadığı gerekçesiyle bu alacaklıların istinaf dilekçelerinin reddine karar verildiği,

… Bank A.Ş. yönünden ise, borçlunun itiraz ettiği alacakların çekişmeli hâle geldiği, bu durumda alacaklının yapması gerekenin, alacağının itirazlı kısmının ne şekilde nisaba dâhil edileceği hususunda mahkemeden karar alınması olduğu, mahkemenin bu konuda verdiği kararların maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmediği için çekişmeli alacakların ayrıca dava konusu edilmesine imkân sağlandığı, açıklanan nedenlerle kaydedilmeyen alacak hakkında dava açma hakkı bâki olup bunların istinaf sebebi yapılmasına ve bu tutarların bölge adliye mahkemesince belirlenmesine yasal olanak bulunmadığı, bu yöne ilişkin istinaf talebin reddi gerektiği,

Konkordatonun çekişmesiz yargı alanına tâbi bir iş olup bu şekilde yapılan yargılamaya müdahale edilmesinin mümkün olmadığı, asli müdahalenin dava konusu üzerinde hak sahipliği iddiasına dayalı olup konkordatoda yargılama konusu edilen subjektif bir hak bulunmadığı, fer’i müdahale de ilke olarak rücu’a ilişkin olup konkordatoda bunun da yeri bulunmadığı, bu nedenle ilk derece mahkemesinin müdahale istemi konusunda karar vermemiş olmasının kararın kaldırılmasını gerektirmediğinden bu yöne ilişkin istinaf talebinin reddi gerektiği,

Konkordato takvimine ve kaynaklara ilişkin istinaf nedeni yönünden yapılan incelemede ise, konkordatonun temel koşulunun vadesi geldiği hâlde borçların ödenememesi veya ödenememe tehlikesinin bulunması olduğu, borçlarını vadesinde ödeyebilecek olan borçlunun konkordato başvurusunun kabul edilemeyeceği, borca batıklığın konkordatoda ilke olarak bir ölçüt olarak sayılmadığı, diğer taraftan mali tablo analizinde borç ödeme kabiliyetini hesaplamaya yarayan birtakım oranların bulunduğu, nitekim cari oranın, işletmenin kısa süreli borçlarını ödeme gücünü ölçmek ve net işletme sermayesinin yeterli olup olmadığını ortaya koymak bakımından önemli olduğu, cari oranın ülkenin kalkınmışlığına, sektörün gerekliliklerine göre değişmekle birlikte 2:1, 1,5:1 gibi değerlerde olmasının yeterli görüldüğü, borç ödeme gücünü ölçmeye yarayan ve cari oranı tamamlayan ikinci bir oranın da asit-test oranı olduğu, bu oranda cari orandan farklı olarak paraya çevrilmesi görece daha uzun zaman alabilecek kalemlerin hesaplamada dikkate alınmadığı, nakit ve kolaylıkla nakde çevrilebilecek varlıkların borçları karşılama oranının göz önünde tutulduğu, asit-test oranının 1:1 olmasının işletme finansmanında oldukça iyi sayıldığı, bu anlamda konkordatonun temel koşulu olarak ifade edilen vadesi geldiği hâlde borçların ödenememesi veya ödenememe tehlikesinin bulunup bulunmadığının saptanmasında en pratik ve doğru yolun, işletmenin cari oranı ile asit-test oranı başta olmak üzere likidite oranlarının değerlendirilmesi olduğu, konkordato talep eden şirkete atanan kayyımdan rutin olarak vermesi gereken raporlar kapsamında birtakım bilgilerin ve şirketin borca batıklık durumu ile likidite oranlarının bildirilmesinin istendiği, kayyımın 05.07.2021 tarihli raporunda, şirketin varlıklarının rayiç değerinin 31.895.707,97TL, borçlarının ise 29.006.882,55TL olduğu ve borca batık durumda bulunmadığı, cari oranın 1,28 seviyesinde olduğu ve sektörel olarak 1’den büyük olmasının beklendiği, asit-test oranının ise 1,17 seviyesinde olduğu, bunun da sektörel olarak 1’in üzerinde bulunmasının beklendiği, şirket gelirlerinin artarak devam ettiği, gelecek iki ay içinde (Ağustos-Eylül 2021) 8.000.000TL-9.000.000TL seviyesinde daha kâr elde edeceğinin beklendiğinin bildirildiği, bu bilgilerin bir arada değerlendirilmesi sonucu şirketin borca batık olmadığı gibi kısa vadeli borçlarını derhâl ve tam olarak ödeyebilecek güçte olduğu ve dolayısıyla konkordatonun temel koşulu olan “borçları vadesinde ödeyememe” koşulunun oluşmadığı, bu hâliyle “Aralık 2020 tarihinden başlamak üzere 36 ay vade ile 4’er aylık eşit taksitler halinde ödeme” şeklinde formüle edilen konkordato projesinin alacaklıları faiz haklarından mahrum eden ve zarara uğratacak şekilde vade uzatımı niteliğinde olduğu, şirketin konkordatoyu amacının dışında ve bir finansman enstrümanı olarak kullandığının anlaşıldığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının düzeltilerek yeniden esas hakkında karar verilmesine ve konkordato tasdik talebinin reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

8. … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde konkordato talep eden vekili, alacaklı … vekili ve …. vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

9. Yargıtay 6. Hukuk Dairesince 13.12.2021 tarihli ve 2021/5853 E., 2021/2181 K. sayılı kararı ile;

“…Kararı, alacaklılar …. ve …. ile davacı vekili ayrı ayrı temyiz etmiştir.

1-Mahkemece davacı şirket hakkında konkordatonun tasdikine karar verilip … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dariesince tasdik kararı kaldırılmış olduğu için özellikle ileri sürülen temyiz sebepleri gözetilerek alacaklılar vekillerinin temyiz istemlerinin hukuki yarar yokluğundan reddi gerekmiştir.

2-Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden;

Konkordato müessesi, vadesi geldiği halde borçlarını ödeyemeyen veya ödeyememe tehlikesi altında bulunan borçluları hacizlerin veya iflasın ağır sonuçlarından korumak amacıyla getirilmiştir. Böylece borçlunun maddi hukuktan kaynaklanan borçları, mahkemenin gözetimi altında tasfiye edilecek bu vesileyle hem borçlunun mali durumu düzelecek hem de alacaklılar arasında eşitlik prensibi korunarak alacaklarına kavuşmaları sağlanacaktır. Kanun koyucu, bu müesseseyle aynı zamanda alacaklılara konkordatoyu kontrol etme ve projeye uyulmadığı takdirde fesih isteyerek süreci sona erdirme hakkı tanımıştır.

Somut olayda, davacı şirketin alacaklılarının katılımıyla kanunda öngörülen şekilde alacaklılar toplantısı yapılmış ve davacı şirket hakkında teklif edilen konkordato projesi kanunda aranan nisapla kabul edilmiştir. İlk derece mahkemesi de bu doğrultuda konkordatonun tasdikine karar vermiş, … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi ise davacı şirketin borçlarını “ödeyememe tehlikesi içinde” olmadığı gerekçesiyle talebin reddine karar verilmiştir. Konkordato talep eden şirket, istinaf mahkemesi kararına esas alınan komiser raporunda maddi dönen varlıklarının bilançoya fazla yansıtıldığını, bu varlıkların bir kısmına 1 yıldan önce erişme imkanının bulunmadığını, bu itibarla bu varlıkların maddi dönen varlıklar değil maddi duran varlıklar olarak nitelendirilmesi gerektiğini, bu durumda da şirketin ekonomik durumunun sanılanın aksine zayıf olduğunu belirtmektedir. Her ne kadar dava tarihi nazara alındığında henüz etkileri görülmemiş olsa da Covid-19 salgınının dünya tarihinin son 100 yılda gördüğü en büyük sosyal ve ekonomik krize yol açtığı tartışmasızdır. Global ölçekte devam eden böyle bir kriz ortamında amaç, ticari ve ekonomik hayatın devamını sağlayarak bu ortamdan en az hasarla çıkmak olmalıdır. Kanunumuzda düzenlenen konkordato müessesi tam da bu amaca hizmet etmek için ideal bir uygulamadır. Bu itibarla, salt sayısal ve dönemlik verilere bakarak sonuca varmak konkordatonun ruhuna aykırı olacaktır. Alacaklıların çoğunluğu tarafından kabul edilen ve başarıya ulaşma şansı olmayan konkordato projesine mahkemenin müdahalesi bu amaç çerçevesinde değerlendirilerek makul görülmelidir. Sadece borçlarını ödeyemeyen değil ödeyememe tehlikesi altında bulunan borçlunun da konkordato talebinde bulunma hakkı vardır. İlk derece mahkemesinin kararına dayanak yapılan komiser raporu borçlunun kısa vadede borçlarını ödeyememe tehlikesi içinde olduğunu rapor etmiştir. Bütün bu açıklamalar ışığında, … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesi tarafından alacaklı … Bankası vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi gerekirken, kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir,…” gerekçesiyle kararın bozulmasına, dosyanın … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

10. … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin 01.02.2022 tarihli ve 2021/2348 E., 2022/113 K. sayılı kararı ile; şirketlerin ticari defter ve tablolarının gerek kamuya, pay sahiplerine ve alacaklılara şirketin malî gücü hakkında sağlıklı bilgiler vermek gerekse vergilendirme ve yargılama gibi hususlarda şirketin işlemlerini açıklıkla ortaya koymak bakımından son derece önemli olduğu, bu kayıtların tutulma ilkelerinin dahi şirketlerin arzusuna bırakılmadığı, belirli koşullarda bağımsız dış denetim zorunluluğunun öngörüldüğü, bu defter ve belgelerin hiç tutulmaması ya da kötü veya kasten yanıltıcı biçimde tutulmasının sadece ortakları ya da alacaklıları değil devletin vergi idaresi ile mahkemelerini de olumsuz etkilediği, şirketin konkordato başvurusu sırasında sunduğu defter ve tablolara göre konkordato başvurusu koşullarını sağlamayacak kadar iyi durumda olduğu, nitekim başvuru sırasında sunduğu ve Devletin yetkili kurumlarınca sertifikalandırılmış bağımsız denetim kuruluşundan aldığı makul güvence raporunun da bu belgeler dikkate alınarak verildiği, sonradan bu tabloların aslında hatalı düzenlendiğini ve gerçeği yansıtmadığının ifade edilmesinin mahkemece dikkate alınabilecek bir husus olmadığı gibi bir an için durumunun daha kötü olduğu kabul edilse dahi bu kez hem oylamanın alacaklıların yanıltılması suretiyle yapıldığı ve hem de malî olarak projeyi gerçekleştiremeyeceği sonucunun ortaya çıktığı, diğer yandan kötü niyetle sakatlanmış konkordatonun da tasdik edilmeyeceği açıklanan nedenle Özel Dairenin salt sayısal ve dönemsel verilere bakılamayacağı konusundaki bozma gerekçesinin yerinde olmadığı, Covid-19 pandemisinin etkilerinin tartışmasız olduğu, ancak Covid-19 salgınının hukukî yansıması üzerinde durulmasının gerektiği, gerek uygulamaya yansıyan hâliyle ve gerek Özel Dairenin ifade ettiği gibi Covid-19’un mücbir sebep olarak kabul edilmesi gerektiği, ancak bu noktada konkordatonun niteliğine bakıldığında, konkordatonun borçlunun, borçlarını ödemek için alacaklılarla biraz da mahkemenin zorlaması ile yaptığı bir anlaşma olduğu, konkordato yeni bir sözleşme/mahkeme kararı iken, mücbir sebebin mevcut bir sözleşmeden doğan edimin ifa edilememesinin hukuka uygunluk nedeni olduğu, talep edenin bir alacaklısına olan borcunu ödeyememesi ve bunun da Covid-19 pandemisinin yarattığı mücbir sebebe dayandığını belirtmesi hâlinde mahkemenin borçlunun hukukî durumunu sonraki imkânsızlık hükümlerine göre değerlendireceği, ancak mücbir sebebin başlı başına bir sözleşmenin kurulma nedeni olarak kabul edilemeyeceği, yani bir kimsenin mücbir sebebe dayalı olarak karşısındakini yeni bir sözleşme yapmaya zorlayamayacağı, açıklanan nedenle konkordatonun Covid-19 pandemisinin yarattığı olumsuz etkiyi gidermenin metodu olmadığı, diğer yandan talep eden şirketin çok sayıda alacaklısının, hatalı tablolarla yanıltıldığı da gözetildiğinde tıpkı talep eden şirket gibi malî zorluk içinde olduğu, talep eden şirketten kolaylıkla alabileceği ve dolayısıyla ödemelerinde kullanabileceği parayı çeşitli sebeplerle geç ya da hiç alamamasının da adil olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

11. Direnme kararı süresi içinde konkordato talep eden vekili ve alacaklı … vekilince temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, dosya içerisinde yer alan komiser raporları dikkate alındığında talep eden şirketin konkordato tasdik talebinin yerinde olup olmadığı, konkordatonun tasdiki talebi hakkında değerlendirme yapılırken Covid-19 pandemisinin oluşturduğu ekonomik şartların dikkate alınmasının yerinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

13. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle, ilk derece mahkemesince verilen kararın, alacaklılardan …. tarafından da istinaf edildiği, … Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesince, söz konusu alacaklının istinaf dilekçesinin reddine karar verildiği, bölge adliye mahkemesince verilen kararın alacaklı … tarafından da temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, bölge adliye mahkemesince tasdik kararının kaldırılması da dikkate alınarak alacaklı …’nin temyiz itirazlarının hukukî yarar yokluğundan reddine karar verildiği dikkate alındığında, alacaklı …’nin bölge adliye mahkemesince verilen ilk kararı temyizinde hukukî yararının bulunup bulunmadığı, buradan varılacak sonuca göre Özel Dairenin bozma kararı ile direnme kararı kaldırılarak, alacaklı …’nin bölge adliye mahkemesince verilen ilk kararı temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesinin gerekip gerekmediği ön sorun olarak tartışılmış, yapılan görüşmelerde ön sorunun bulunmadığına oy çokluğu ile karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.

IV. GEREKÇE

A) Alacaklı …’nin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

14. Bilindiği üzere, hukukî yarar dava şartı olduğu gibi, temyiz istemi için de gerekli bir şarttır. Bölge Adliye Mahkemesi 23. Hukuk Dairesinin ilk kararında, alacaklı …’nin istinaf dilekçesinin reddine karar verilmiş, karar konkordato talep eden vekili, alacaklı … vekili ile … vekilince temyiz edilmiştir. Özel Dairenin 13.12.2021 tarihli ve 2021/5853 E., 2021/2181 K. sayılı kararı ile birinci bentte alacaklı … ile … vekillerinin, bölge adliye mahkemesince tasdik kararının kaldırılması da dikkate alınarak temyiz itirazlarının hukukî yarar yokluğundan reddine karar verildiği anlaşılmakla, Bölge Adliye Mahkemesince alacaklı … yönünden verilen hüküm kesinleşmiş olduğundan uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır. Bu nedenle alacaklı … vekilinin direnme kararını temyizde hukukî yararı bulunmadığından temyiz itirazının hukukî yarar yokluğundan reddine karar verilmiştir.

B) Konkordato talep eden vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

15. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konkordatoya ilişkin açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.

16. Konkordato, borçlarını vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen ya da herhangi bir borçlunun, borcun belirli koşullarda ödenmesi için alacaklılarıyla anlaştığı ve yetkili ticaret mahkemesinin onayı ile geçerlilik kazanan hukukî çözüm işlemidir (Türk Hukuk Lûgatı, Ankara 2021, s. 709).

17. Konkordato İİK’da tanımlanmamış ise de; öğretide konkordato, dürüst bir borçlunun belli bir zaman kesiti içerisindeki bütün adi borçlarının alacaklılar tarafından kanunda gösterilen nitelikli çoğunlukla kabul edilmesi ve yetkili makamın (mahkemenin) onayı ile gerçekleşen ve borçlunun borcun bir kesiminden kurtulmasını ve/veya ödeme şeklinin borçlu yararına değişmesini sağlayan, haciz ve iflâs gibi klasik ve borçlu bakımından sert cebri icra yöntemlerinin yerine ikame edilmiş bir kolektif icra biçimidir (Kuru, Baki: İcra İflas Hukuku, C. IV, İstanbul 1997, s. 3585; Tanrıver, Süha/Deynekli, Adnan: Konkordatonun Tasdiki, Ankara 1996, s. 29; Kale, Serdar: Sorularla Konkordato (İflas Dışı ve İflas İçi Adi Konkordato), İstanbul 2017, s. 2; Pekcanıtez, Hakan/Erdönmez, Güray: 7101 Sayılı Kanun Çerçevesinde Konkortado, İstanbul 2018, s. 4; Altay, Sümer/Eskiocak, Ali: Konkordato ve Yeniden Yapılanma Hukuku, İstanbul 2019, s. 10,15).

18. Konkordato kurumu ile ilgili farklı ayrımlar yapılmaktadır. Bunlardan ilki, mahkeme dışı ve mahkeme içi konkordato ayrımıdır. Mahkeme içi konkordato içeriğine göre vade, tenzilat ve karma konkordato olarak ayrılmaktadır. Sözü geçen sınıflandırmaya göre, borçlunun borcunu tam olarak ödemeyi vaat etmesi ve bunun için alacaklıların borçluya ödeme süresi tanımaları veya borcun itfasını takside bağlamaları hâlinde vade konkordatosu; borçlunun borçlarının belli bir yüzdesini ödemeyi taahhüt ettiği ve alacaklıların da kalan alacaklarından vazgeçtiği durumda tenzilat konkordatosu; tenzilat ve vade konkordatosunun bir araya getirilmesiyle teşekkül eden konkordatoya ise karma (bileşik) konkordato denilmektedir. Yapıldığı zamana göre ise; iflâsa tabi olmayan borçlular ile iflâsa tabi borçlulardan henüz iflâsına karar verilmeyenlerle yapılan konkordatoya iflâs dışı konkordato; müflisin teklif ettiği konkordatoya ise iflâs içi konkordato denilmektedir.

19. Konkordato konusunda yapılan diğer bir ayrım ise, adi (alelade) konkordato ve mal varlığının terki suretiyle konkordatodur. Mal varlığının terki suretiyle konkordato türünde, borçlunun malî durumunun iyileşmesi ve işletmenin faaliyetine devam etmesi amaçlanmaz. Mal varlığının terki suretiyle konkordatonun iki şekilde yapılacağı kabul edilmektedir. Bunlardan ilki, borçlunun mal varlığı üzerindeki tasarruf yetkisini alacaklılara bırakması ve alacaklıların da borçlunun mal varlığını satarak ele geçen paradan alacaklarını tahsil etmeleridir. Mal varlığının terki suretiyle konkordatonun diğer bir görünüm şekli ise, belirli vadelerde alacaklılara ödeme yapması kaydıyla, mal varlığının tamamının ve bir kısmının üçüncü kişiye devredilmesidir. Bu ihtimalde, alacaklılar alacaklarını borçlunun mal varlığının üçüncü kişiye devrinden elde edilen parayla tahsil etmektedirler. Mal varlığının terki suretiyle konkordatoda borçlu borçlarını belli şartlar dâhilinde ödemeyi değil, mal varlığının aktifi üzerindeki tasarruf yetkisini alacaklılara (veya üçüncü kişiye) devretmeyi teklif etmektedir. Mal varlığının terki suretiyle konkordatoya niteliğine aykırı düşmedikçe adi konkordatonun hükümleri (İİK m. 285 ilâ 308/g) uygulanır (Pekcanitez/Erdönmez s. 6 vd.).

20. Mahkeme içi adi konkordato İİK’nın 285 ve devamı maddelerinde düzenlenmiş ve konkordatoya başvurabilecek kişiler İİK’nın 285. maddesinde “herhangi bir borçlu” denilerek açıklanmış olup, kanunun bu ifadesi karşısında tüzel kişiler ile tacir olup olmadığına bakılmaksızın bütün gerçek kişiler konkordatoya başvurabilecektir. İİK’nın 285/2. maddesindeki düzenleme uyarınca konkordatoya başvuru imkânı sadece borçluya tanınmamış, iflâs talebinde bulunabilecek her alacaklı da gerekçeli bir dilekçe ile borçlu hakkında konkordato işlemlerinin başlatılmasını isteyebilir.

21. Konkordatonun tasdiki için aranan şartlar İİK’nın 305. maddesinde belirtilmiş olup, buna göre; konkordato projesinin İİK’nın 302. maddesinde öngörülen çoğunlukla kabul edilmiş olması (kaydedilmiş olan alacaklıların ve alacakların yarısını veya kaydedilmiş olan alacaklıların dörtte birini ve alacakların üçte ikisini aşan çoğunluk) ile birlikte teklif edilen tutarın borçlunun iflâsı hâlinde alacaklıların eline geçebilecek muhtemel miktardan fazla olacağının anlaşılması, konkordatoda teklif edilen tutarın borçlunun kaynakları ile orantılı olması, İİK’nın 206. maddesinin birinci fıkrasındaki imtiyazlı alacaklıların alacaklarının tam olarak ödenmesinin ve mühlet içinde komiserin izniyle akdedilmiş borçların ifasının, alacaklı bundan açıkça vazgeçmedikçe yeterli teminata bağlanmış olması ve konkordatonun tasdikinin gerektirdiği yargılama giderleri ile alacaklılara ödenmesi kararlaştırılan para üzerinden alınması gereken harcın tasdik kararından önce mahkeme veznesine depo edilmesi gerekir.

22. Konkordatonun tasdikine ilişkin karar İİK’nın 288. maddesi uyarınca ilan edilecek ve kesin ödeme projesinin tasdik ilânı gereğince onun yönetiminde uygulanması için bir kayyım atanabilecektir (m. 306).

23. Asliye ticaret mahkemesince kabul edilerek tasdik edilen konkordato, konkordato prosedürüne katılmayanlar (alacak kaydı yaptırmayanlar) da dâhil olmak koşuluyla tüm alacaklıları bağlar. Bu temel ilke “konkordatonun bütün alacaklılar için kural olarak zorunlu olması” şeklinde de ifade edilmektedir. Ancak rehinli alacaklarla bazı imtiyazlı ve kamusal alacaklar ve komiserin izniyle mühletten sonra doğan alacaklar bu kuralın istisnasını teşkil etmektedir (m. 308/c-III). Bu kategoriye giren alacaklar konkordatodan kesinlikle etkilenmeyip tümüyle ödenmesi gerekir. Çünkü kanun, konkordatonun borçlu ile alacağı rüçhanlı olmayan alacaklılar arasında akdedilebileceğini öngörmüş, rüçhanlı alacaklıları konkordatodan istisna tutmuştur.

24. Konkordatonun taraflar için bağlayıcı hâle gelmesi, geçici mühlet kararından önce başlamış takiplerde konulan ve henüz paraya çevrilmemiş olan hacizleri hükümden düşürür (m. 308/ç). Borçlu mühletten önce doğan borçlarını, mahkemece tasdik edilen konkordato projesinde öngörülen ödeme planı çerçevesinde ödemek imkânına kavuşur. Bu itibarla konkordato, borcun yenilenmesini gerektirmemekte, ancak ödeme şekil ve şartlarında önemli değişiklikler meydana getirmektedir. Bu değişikliğin şeklini ve içeriğini, asliye ticaret mahkemesince tasdik edilerek kesinleşen konkordato ödeme projesi belirler. Bu açıklamalara göre borçlu, mühletten önce doğan borçları için artık takip edilmemekte ve borçlarını ödeme konusunda fevkalâde elverişli bir hukukî statüye kavuşmaktadır. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki, mühletten sonraki dönemde komiserin onayı olmadan borçlunun üstlendiği borçlar da konkordatoya tâbidir [(m. 308/c-II) Altay/Eskiocak s. 44 vd.].

25. Somut uyuşmazlıkla ilgili olarak Covid-19 pandemisinin konkordato kurumuna ilişkin etkileri üzerinde durulmasında yarar vardır.

26. Bilindiği üzere Aralık 2019 tarihinde Çin’in Vuhan şehrinde ortaya çıkan Covid-19, bütün dünyayı etkisi altına alan olağanüstü bir durum meydana getirmiş, Dünya Sağlık Örgütü de Covid-19’u yayılış hızı ve etkileri nedeniyle “pandemi” ilan etmiştir.

27. Covid-19 pandemisi, “mücbir sebep” veya borcu “imkânsız” kılan bir olgu olarak sözleşmelerin ifasını etkilemektedir. Covid-19, doğrudan bir salgın hastalık olması yanında aynı zamanda salgından korunmak için Devlet tarafından alınan önlemler sebebiyle de sözleşmeleri etkilemektedir. Birçok işyeri veya işletme kapatılmakta ya da faaliyetleri sınırlandırılmakta; toplantılar, gösteriler, uçuşlar, törenler gibi etkinlikler yasaklanmakta veya büyük ölçüde kısıtlanmakta; sokağa çıkma yasakları veya kısıtlamaları getirilmektedir. Alınan bu önlemler sözleşmelerin ifasını da doğal olarak etkilemektedir.

28. Mücbir sebep, kanunda tanımlanmış değildir. Roma hukukundan beri varolagelmiş olan bu kavram, doktrinde sözleşme sorumluluğu bakımından genellikle şu şekilde tanımlanmaktadır: Mücbir sebep (höhere Gewalt; force majeure, vis maior), borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır [Kırca, Çiğdem, Karakaş Tülay F.: Pandeminin (Covid-19’un) Sözleşmelerin İfasına Etkisi, Ankara 2021, s. 3].

29. Mücbir sebepten bahsedebilmek için, mücbir sebep oluşturan bir olayın meydana gelmesi gerekir. Bu olay, doğal afet, salgın hastalık gibi doğal; savaş, grev gibi insandan kaynaklanan toplumsal; ithalat-ihracat yasakları, seyahat engelleri gibi hukukî bir olay olması mümkündür. Küresel salgın olan Covid-19 da doğal bir olay ve hukukî engellere sebebiyet verebilmektedir.

30. Mücbir sebebi oluşturan olayın borçlunun sorumluluk alanı dışında gerçekleşmesi gerekmektedir. Bu unsur haricilik (dışsallık) olarak da adlandırılmaktadır. Mücbir sebebin önemli diğer unsuru da kaçınılmazlıktır. Başka bir ifade ile söz konusu olay, borcun kaçınılmaz surette ihlâli sonucunu doğurmalıdır (Kırca, Karakaş, s. 4 vd.).

31. Covid-19 pandemisinin varlığı, sözleşmenin ifası açısından kendiliğinden mücbir sebep oluşturmaz. Mücbir sebep olarak kabul edilebilmesi için pandeminin yarattığı sonuçlar ile sözleşmenin ifasının engellenmesi arasında illiyet bağının bulunması gerekir. Bir olayın mücbir sebep olup olmadığının somut olayın özelliklerine göre tespit edilmesi gerekir. Bir sözleşme için mücbir sebep teşkil eden durum başka bir sözleşme için mücbir sebep teşkil etmeyebilir. Bu itibarla Covid-19, her durumda mücbir sebep oluşturduğu genellemesinden hareket edilemez; bir başka deyişle, her somut sözleşme için Covid-19’un mücbir sebep oluşturup oluşturmadığı denetlenmelidir (Kırca, Karakaş, s. 7).

32. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; konkordato, borçlunun borçlarını ödemek için alacaklılarla mahkemenin de onayı ile yaptığı bir sözleşme/anlaşmadır. Konkordato mahkeme kararı ile ortaya çıkan yeni bir sözleşme/anlaşma olup, mücbir sebep ise, mevcut bir sözleşmenin ifa edilememesinin hukuka uygunluk nedenidir. Mücbir sebep, başlı başına bir sözleşmenin/anlaşmanın nedeni olamayacağı gibi, mücbir sebebe dayalı olarak da bir tarafın sözleşme yapmaya zorlanması mümkün değildir. Bu nedenle Covid-19 pandemisinin yarattığı olumsuz etki konkordatonun tasdiki için bir neden olarak kabul edilemez. Bu nedenle Özel Dairenin konkordatonun tasdiki aşamasında Covid-19 pandemisinin yarattığı ekonomik etkilerin tasdik kararında dikkate alınması gerektiği yönündeki bozma gerekçesi yerinde değildir.

33. Bölge adliye mahkemesince, konkordato talep eden şirketin malî durumuna ilişkin kayyımdan alınan 05.07.2021 tarihli rapor dikkate alınarak, talep eden şirketin cari oranı ile asit-test oranlarına göre, talep eden şirketin borca batık olmadığı gibi kısa vadeli borçlarını derhâl ve tam olarak ödeyebilecek güçte olduğu, dolayısıyla konkordatonun temel koşulu olan borçlarını vadesinde ödeyememe koşulunun oluşmadığı, konkordato projesinin alacaklıları faiz haklarından mahrum eden ve alacaklıları zarara uğratacak şekilde vade uzatımı niteliğinde olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesince verilen kararın düzeltilmesine yeniden esas hakkında karar verilerek talep eden şirketin konkordato tasdik talebinin reddine karar verilmiştir.

34. İcra ve İflas Kanunu’nun 285. maddesinde belirtildiği üzere, borçlarını, vadesi geldiği hâlde ödeyemeyen veya vadesinde ödeyememe tehlikesi altında bulunan borçlunun, vade verilmek veya tenzilat yapılmak suretiyle borçlarını ödeyebilmek veya muhtemel bir iflâstan kurtulmak için konkordato talep edebileceği düzenlenmiştir.

35. Konkordato talebinde bulunabilmek için, borçların vadesinde ödenememesi yanında ödenememe tehlikesi de konkordato talebi için gerekli ve yeterli görülmüştür. Dosya içerisinde yer alan 28.07.2020 tarihli komiser heyeti raporu ve bölge adliye mahkemesince alınan 05.07.2021 tarihli kayyım raporu incelendiğinde, şirketin varlıklarının rayiç değerinin 31.895.707,97TL olduğu, borçlarının ise 29.006.882,55TL olduğu, şirketin işlerine devam etmesi hâlinde borçlarının tamamını ödeyebilecek iken, iflâsı hâlinde borçlarının %80’ini ödeyebileceğinin öngörüldüğü, talep eden şirketin maddi varlıklarının hemen paraya dönüştürülemeyeceği de dikkate alındığında, şirketin rayiç değer ve borçlarına göre borçlarını ödeyememe tehlikesi içerisinde olduğunun kabulü gerekir.

36. Her ne kadar bölge adliye mahkemesince kayyımdan alınan 05.07.2021 tarihli raporda, 31.05.2021 tarihli gelir tablosundaki kâr oranının çok yüksek olduğu, bu artışın sözleşmeler kapsamında yapılan iş makineleri satışından kaynaklandığı, talep eden şirketin gelecek iki ay içerisinde 8.000.000TL-9.000.000TL daha kâr elde etmeyi beklediği belirtilmiş ise de, söz konusu satışlardan elde edilecek muhtemel gelirlerin, geçmişe dönük olarak tasdik şartlarının incelenmesinde dikkate alınması doğru olmamıştır. Bu durumda alacaklıların çoğunluğu tarafından da kabul edilen konkordato projesinin tasdikine karar verilmesi gerekirken bölge adliye mahkemesince, talep eden şirket yönünden “borçlarını vadesinde ödeyememe” koşulunun oluşmadığı gerekçesiyle verilen direnme kararı yerinde değildir.

37. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; alınan komiser heyeti raporu ve kayyım raporuna göre, konkordato talep eden şirketin borçlarını ödeyememe koşullarını taşımadığı, konkordato talep eden şirket yönünden tasdik şartlarının oluşmadığı, açıklanan nedenlerle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

38. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1) Yukarıda 14. paragrafta yazılı nedenlerle alacaklı … vekilinin temyiz itirazlarının hukukî yarar yokluğundan REDDİNE, 22.09.2022 tarihinde yapılan birinci görüşmede oy çokluğu ile,

2) Konkordato talep eden vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda (§15-36) belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara ayrı ayrı verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 29.09.2022 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

HGK 29.09.2022 T. E: 537, K: 1179

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu